Geçtiğimiz aylarda özel bir yolculuk için yine Hindistan’daydım.
Önce ülkenin en kuzeyinde, Himalayalar’ın ardındaki dağlık bölge Ladakh’ta
unutulmaz bir beş gün geçirdim. Ardından da yolumu dünyanın en etkileyici
tapınaklarından birine ev sahipliği yapan Amritsar kentine çevirdim.
Amritsar’a gitmemin amacı, Sih dininin en önemli merkezi
kabul edilen HARMANDİR SAHIB ya da bizlerin bildiği adıyla ALTIN TAPINAK’ı
ziyaret etmekti. Bu mevsimde iyice yükselen hava sıcaklığını da göz önünde
bulundurarak, sabahın erken saatlerinde orada olmayı hedefledim. Yine de itiraf
edeyim ki saatler 09.30’u gösterdiğinde, bunaltıcı sıcaktan kaçmanın yolunu
aramaya başlamıştım bile.
Sih dini Hindistan’da yaşayan dinler içinde en yeni
olanlarından. Kurucusu Guru Nanak isminde son derece muhterem bir insan.
Ülkenin hakim inanış sistemi Hinduizm ile ikinci büyük din İslam’ın
sentezlenmesiyle ortaya çıkan bu yeni inanç, sureti olmayan, her şeye kadir tek
bir Tanrı’ya ibadeti öğretiyor. Ülkenin alışıldık pek çok kalıbını yerle bir
ediyor bu durum zira hep söylendiği gibi Hindistan’da 330milyon Tanrı vardır ve
her birinin de ayrı bir sureti... Sih inancı buna sırtını dönerek büyük bir
reform yapıyor. Yine Hinduizm’de var olan ve ideal toplumun örgütlenme şeması
olarak basitleştirebileceğimiz kast sistemine de karşı çıkıyor. Herkes tek bir
Tanrı’nın önünde eşittir, kardeştir ve yardımlaşmak esastır diyor Guru Nanak.
1469 yılında dünyaya geliyor Nanak. Daha henüz küçücük bir
çocukken, olgun davranışları ve yorumları ile hem ailesinin hem de
öğretmenlerinin dikkatini çekiyor. Yedi yaşında okula başladığı günlerde,
alfabenin ilk harfi olan ve tek bir çizgiden ibaret ELİF üzerine yapmış olduğu
ve bu harfin aslında Tanrı’nın Tekliği’ni işaret ettiğini söylediği konuşması
çok ünlüdür. Geleneklere bağlı olarak genç yaşta evlenip iki erkek evlat sahibi
oluyor Nanak ama ondaki ilahi özü fark eden ablası Bibi Nanaki ve eniştesinin
de telkinleriyle sıradan bir hayat yaşamak yerine eğitimine de devam ediyor.
Hayatını değiştiren olay 30 yaşındayken yaşanıyor. Günlük temizliğini yapmak ve
abdest almak için her zamanki gibi nehrin kıyısına inen Nanak, kıyafetlerini
çıkarıp kıyıda bırakıyor. Saatler geçmesine rağmen geri dönmeyen genç adamın
peşine düşüyor tüm kasaba. Saatlerce tüm ormanlık araziyi ve akla gelecek her
yeri arıyorlar. Boğulduğu ihtimali üzerine nehrin tüm dibi taranıyor. Yok!
Bulamıyorlar! Aradan üç gün geçtikten sonra yavaş adımlarla evine dönüyor Nanak.
Sessizlik içinde geçirdiği tam bir gün sonra, nihayet konuşuyor: Ne Hindu var,
ne Müslüman! Öyleyse ben kimin yolunu izleyeceğim? Ben Tanrı’nın yolunu
izleyeceğim! Tanrı ne Hindu’dur ne Müslüman, dolayısıyla ben Tanrı’yı izleyeceğim!
İnanışa göre, ortadan kaybolduğu o üç gün içinde Nanak Tanrı
katına çıkarılmış, kendisine ölümsüzlük iksiri AMRİT içirilmiş ve emirler
gelmiş:
Bu kap Tanrı’nın adıyla doludur. İç! Ben seninleyim! Seni
kutsuyor ve yüceltiyorum! Her kim ki seni anar, benim ihsanıma mazhar olur. Git,
adımı şad et ve diğerlerine de bunu öğret! Adımın nimetlerini sana ihsan
eyledim. İşte bu senin görevindir!
Bu andan sonra Nanak’ın öğretmenlik dönemi başlıyor ve onu
takip edenler kendisine Guru Nanak diyorlar. Bu noktadan hemen ekleyeyim, Guru
öğretmen demektir.
Dört yöne doğru yaptığı ve UDASİ adı verilen kutsal
yolculukları sırasında, Mekke, Medine, Tibet, Sri Lanka gibi pek çok manevi
merkezi ziyaret eden Guru Nanak, yanında Sufi müzisyen, can dostu Bhai Mardana’dan büyük destek görüyor. Yayan
yaptığı bu yolculuklarda 28.000 kilometreyi deviriyor ve her şey iyice
berraklaşıyor, öğreniyor, öğretiyor.
Guru Nanak’ın öğretisi Guru Granth Sahib adı verilen kutsal
kitapta toplanmıştır. Naam, yani
Tanrı’nın adıyla meditasyon yapmak, bu adı anmak, bu kutlu kelimeyi
tekrarlayarak arınmak, yani Naam Japna,
Sih dininin temelini oluşturuyor. Tabii bununla beraber neyin varsa paylaşmak
ve ihtiyacı olanlara yardım etmek, yani, Vand
Chakko ve hayatını doğru ve dürüst yollardan kazanmak, kimsenin hakkını
yememek ve hile hurda karıştırmamak, Kirat
Karo kuralları da Sihlerin hayatını şekillendiriyor.
Bu kuralların en güzel şekilde yaşandığı ve gözlemlendiği
yerler de GURUDWARA adı verilen Sih tapınaklarıdır. Amritsar’daki Altın Tapınak
olarak da bilinen Gurudwara’ya girerken önce ayakkabı ve çorapları çıkarmak
gerekiyor. Dış dünyanın pisliğini içeri almamak ve tevazuyu hatırlamak için en
hızlı yol bu olsa gerek. Ardından ufak bir havuzda ayaklar yıkandıktan sonra
dış dünyayla manevi dünyayı birbirinden ayıran duvarlardan içeri geçiliyor. Bu
noktada kadın erkek başınızı örtmeniz lazım. Öyle katı bir tesettürden
bahsetmiyorum, sadece bulunduğunuz mekanın anlamını idrak ettiğinizi gösteren
bir ufak örtü bile yetiyor. Ve sonra içeriye girdiğiniz anda renkler ve sesler
bir anda değişiyor.
Amritsar’ın adı Altın Tapınağın, Guru Granth Sahib’in
saklandığı en kutsal bölümünü çevreleyen, yapay gölden geliyor. Amrit Gölü…
İksir Gölü… Manen arınmak için suya girenler kadar dermansız dertlerine çare
arıyanlar da sıralanıyor suyun kıyısına. Hoparlörlerden yükselen ilahiler,
kutsal kitabın bulunduğu yerden canlı olarak yayınlanarak Tanrı’nın adını
yüceltiyorlar.
Tapınak dördüncü Sih Guru’su olan Guru Ram Daas Sahib tarafından
16. Yüzyılın sonlarında inşa ediliyor. Her şey aslında 1577 yılında bu yapay
gölün kazılmasıyla başlıyor. 1604’de beşinci Sih gurusu Guru Arjun, kutsal
kitabın derlemesini tamamlayıp, tapınak kompleksinin kalbindeki, en önemli
noktaya yerleştiriyor. Bu yeri de bizzat kendisi yapıyor ve adını Harmandir
Sahib, yani Tanrı’nın Evi koyuyor. Baba Buddha isimli ilk kutsal kitap
okuyucusu, yani GRANTHİ de o zaman atanıyor. İşte o tarihten beri, her
gün, 24 saat kesintisiz okunuyor bu
kitap. Kitabın okunduğu yerde, kitaba ve okuyana saygı olarak yere oturulması
gerekiyor. Onuncu Sih Guru’su Guru Gobinh Singh, kendisinden sonra başka bir
gurunun gelmeyeceğini ama kutsal kitap Guru Granth Sahib’in 11. Guru olduğunu
ilan ederek, kitabı bambaşka bir boyuta taşıyor. Kısaca bu kutsal kitap yaşayan
bir Guru olarak kabul ediliyor. Tapınağın bu bölümünün dış cephesinin altınla
kaplanması ise 19. Yüzyılın başlarına uzanıyor.
Gurudwara’nın insanı en çok etkileyen bölümlerinden biri
LANGAR adı verilen açık mutfak! Burada kadın ve erkek ayrımı olmadan herkes,
gönüllülük esası ile yemek hazırlıklarına, dağıtıma, temizliğe, bulaşıkların
yıkanmasına katkıda bulunuyor. Yerde sıra sıra oturmuş insanlara basit ama
sağlıklı ve lezzetli yemek ikramında bulunuluyor. Genellikle menü mercimek
çorbası, frından taze çıkmış ekmek ve hafif bir sebze yemeği oluyor. Et yemeyi
aklınızdan bile geçiremeyin zira Gurudwara’da et yasak. Aslında çoğu
geleneklerine bağlı Sih, yaşamını bu şekilde geçiriyor zaten. Günde 100.000
kişiye yemek pişirilip dağıtılıyor burada. 24 saat ve yılın istisnasız her
günü! Ve bu durum sadece bu Gurudwara’ya has değil! Dünya üzerindeki bütün
gurudwaralarda da böyle! Ve Sihler bu durumla çok gurur duyuyorlar ve hep şöyle
diyorlar: Dünyada bizim tapınaklarımız olduğu müddetçe hiç kimse aç kalmaz! Bu
da doğru çünkü eğer ihtiyacınız varsa, dininiz, diliniz, ırkınız veya
cinsiyetiniz hiç fark etmiyor, içeri girip oturmanız yeterli, hemen sıcak
çorbanız ve dumanı tüten ekmeğiniz önünüze servis ediliyor. Ve o anlarda,
gözümle gördüm, kim olduğunuz ve ne olduğunuz hiç önemli değil. Zengin ve fakir
arasındaki fark da artadan kalkıyor hatta anlı şanlı, kerli ferli insanlar
utangaç ve çekingen fakirlere şefkatle hizmet ediyorlar. Büyük bir terbiye,
eğitim fırsatı!
Geleneksel Sih erkeklerinin saçları uzun olur, Kesh. Bu uzun saçlarını bir topuz
yaparak, toplarlar ve başlarına renkli türbanlar dolarlar. Uzun saçlarını
taramak için kullandıkları tahta tarak Kangha,
bileklerine taktıkları gümüş bileklik Kara,
yıkanırken türbanlarına sıkıştırdıkları hançer Kirpan, şorta benzeyen iç çamaşırı Kachera Sihlerin beş K’sını oluşturur. Savaşçı ruhlarının simgesi
olarak soyadları aslan anlamına gelen SİNGH’dir. Kadınları da savaşçıdırlar,
onların da hançerleri ve bileklikleri vardır. Soyadlarında prenses anlamına
gelen KAUR kullanılır.
Vakur tavırları, ciddi ifadeleri, ağırbaşlı ibadetleriyle
gerçekten etkileyici bir cemaattir Sihler. Kadın erkek ayrımı gözetmeyen bir
sosyal yapıları vardır ve bunu da en iyi tapınaklarında anlıyorsunuz. Kadın ve
erkek, hizmette de beraber ibadette de!
Olur da yolunuz düşerse, sadece gündüz gözüyle değil,
vaktiniz varsa akşam, karanlık çöküp tapınağın ışıkları yandığında da ziyaret
edin derim. Dünyanın neden en etkileyici tapınaklarından biri kabul edildiğini
daha iyi anlarsınız o zaman…
Yollarda görüşürüz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder