Agra'nın Sürprizi İTİMAD-UD DAULA




İstanbul’un kara ve kışa teslim olduğu şu son günlerde, ben evde olmanın mutluluğunu ve sükunetini yaşadım. Bol bol kitap okudum ve kısa süreli çıkışların dışında vaktimin çoğunu evimde geçirdim.  Biz profesyonel gezginler için ‘’evde olmak’’ aslında tatil anlamına geliyor. Nitekim bana tatilde nerelere gittiğim sorulduğunda tereddütsüz EVE GİDİYORUM diye yanıt veriyorum! Tabii bu kısa duruşlar da olmasa, insanın uçaktan uçağa, ülkeden ülkeye, iklimden iklime koşacak enerjisi kalmaz. İşte ben de bu son haftalar içinde enerjimi tazeledim ve yeniden yollara dönmeye hazırım! Haftaya yoğun bir dönem başlıyor. İstikamet Kuzey Hindistan ve Katmandu!
Her zaman bu güzergahın, o coğrafyaya yapılacak seyahatler serisindeki ilk bölüm olduğunu söylemişimdir. Hindistan’ın güzel başkenti Delhi’den başlayan gezi, ülkenin en renkli şehirlerinden Jaipur, ünlü Taj Mahal’in bulunduğu Agra, Hinduların en kutsal şehri Varanasi ile Nepal’in başkenti Katmandu’ya kadar uzanır. Renkli, insanı heyecanlandıran ve bu iki ülkenin kültürüyle tanıştıran doyurucu bir gezidir. Delhi’deki ünlü Cuma Camii’ne, terk edilmiş başkent Fatehpur Sikri’ye, Khajuraho’daki birbirinden zengin tapınaklara, kalelere, Katmandu vadisinin insanı zaman makinesine koyup 18. Yüzyıla yollayan eski kent merkezlerine ve tabii ki Agra’nın en ünlü yapısı Taj Mahal’e hayran kalıp dönersiniz. İnsanı en büyük şoka uğratan yer, sanırım Ganj nehrinin kıyısındaki fakir ama kutsal şehir Varanasi’dir. Hindular için adeta KABE önemindeki bu şehir, bütün inananların, hayatlarında en az bir kez olsun ziyaret etmeyi hayal ettikleri yerdir. Orada gün doğumunu izlemek, nehrin kıyısındaki akşam ayinine tanık olmak her anlamda insanı zenginleştiren bir deneyimdir. Her zaman yolcularıma şunu söylemişimdir: Bu geziden sonra insanın dünyaya, özel yaşamına ve gezme alışkanlıklarına bakışı tamamen değişir.
Ben bu yazımda, yukarıda ana hatlarını anlattığım gezinin içindeki, benim için en büyük sürpriz olan yeri ön plana çıkarmak istiyorum: Agra’daki İtimad-ud Daula Türbesi!
Aslında hikayemiz Hindistan’da değil İran’da başlar. Türbenin sahibi olan Mirza Giyas bey, İran’da yaşayan fakir bir tüccardır. Haramla, yalanla işi olmayan güvenilir bir kişi olarak nam salmıştır. Hikayeye göre hanımı bir kız evlat dünyaya getirince, çok fakiriz, bu çocuğu besleyemeyiz diyerek,  bebeği kaderine bırakmak ister. Ancak yeni doğmuş bebek ciğerlerinin tüm gücüyle öyle bir ağlamaktadır ki, Mirza Gıyas Bey’in yumuşak kalbi bebeği terk etmeye el vermez. Bebeğin ailede kalmasıyla birlikte ailenin kötü talihi de son bulur ve Mirza Giyas Bey iyi bir kervanla anlaşarak, Hindistan topraklarındaki en güçlü insan olan büyük Hükümdar Ekber’in huzuruna kadar çıkma fırsatı yakalar. Sonraki yıllarda adil ve dürüst bir insan olmasıyla daha da ünlenen Mirza Giyas Bey, Ekber’den sonra tahta geçen Cihangir döneminde başvezirlik mertebesine kadar yükselir. Öyle ki kendisine devletin itimad ettiği, güvendiği kişi anlamına gelen İTİMAD-UD DAULAH (İtimadül Devlet) ünvanı verilir. Kendisinden bahsedilirken, devletin temel direği denilir.
Hükümdar Cihangir, Mirza Giyas Bey’in genç yaşta dul kalmış güzeller güzeli kızına aşık olunca, işin boyutu değişir. Nur Cihan (Cihan’ın Işığı) adını alarak saraya gelin giden bu genç kadın, Mirza Giyas Bey’in terk etmeye kıyamadığı o küçük bebektir! Hindistan tarihindeki en güzel, akıllı, güçlü ve yetenekli kadınlardan biri olan Nur Cihan, Osmanlı tarihinin güçlü kadınlarıyla boy ölçüşebilir gerçekten! Hatta anlatılanlara göre bir sure sonra sefahat alemine kapılan Cihangir’in bütün görevlerini Nur Cihan ve babası Mirza Giyas Bey yerine getirmiştir diye anlatılır. Kimi Osmanlı padişahları için de anlatılan şey bu değil midir?
Mirza Giyas Bey 1622’de ölünce, Nur Cihan sahip olduğu büyük güçle, babasının hatırasına yakışacak nitelikte bir anıt mezar yapılmasını buyurur. Böylece Hint-İslam sanatının en güzel örneklerinden biri kabul edilen bu olağanüstü yapı ortaya çıkar.
Itimad-ud Daula Türbesi, Hindistan’da tamamen mermer kullanılarak inşa edilmiş ilk türbedir. O güne dek kırmızı kumtaşı kullanılmış olan yapılar ön plandayken, bu türbe, kumtaşı kaidenin üzerine bembeyaz oturtulmuştur. Cennet bahçelerini simgeleyen simetrik dörtlü bahçenin ortasında yer alır. Kemerli girişler ve sekizgen kuleleri İran tarzını yansıtırken, yapının üzerinde yer alan kapalı bölümler ve özellikle de kemerli gölgelikler Hindistan etkisini vurgular. Bu güzel binayı ziyarete giderken önceden çok fazla detay verip, sürprizi bozmak istemem açıkçası çünkü binayı tam ortalayan girişten içeri adım attığımız anda yolcularımdan yükselen hayranlık dolu nidaları dinlemek büyük bir keyiftir benim için.


Kimilerine göre Taj Mahal’in habercisidir bu zarif yapı. Ben mücevher kutusuna benzetirim; öyle ufak tefek ve latiftir yani. Bir kadın dokunuşuyla inşa edildiği bellidir sanki. Giriş kapısı üzerinde kırmızı kumtaşı içine kakılmış bembeyaz mermerlerle meyve tabakları, parfüm şişeleri ve çiçek buketleri işlenmiştir.
Türbenin beyaz mermer dış cephesi ise, daha sonra kıymetli ve yarı kıymetli taşlarla Taj Mahal’de doruk noktasına çıkacak olan pietra dura sanatının ilk örneklerindendir. Mermerin içine renk renk kakılmış doğal taşların çiçeklere, kuşlara, süslü pencerelere ve cennete açılan kapılara dönüşmesi bir harikadır. İçeride ise sizi gölgeli bir ortam karşılar. Orta salonda Mirza Giyas Bey’in ve eşinin sandukaları yer alır. Tavan ve duvarlar Oslanlı kalem işlerini andıran harikulade bezemelerle süslenmiştir. Orta salonu çevreleyen diğer odacıklarda da ailenin diğer fertlerinin sandukaları yer alır. Dört ana yöne açılan odaların duvarlarında, cennet bahçeleri tasvir edilmiştir. Gerçekten her yönüyle insanı kendine hayran bırakan, şaşırtan ve uzun süre hafızadan silinmeyecek bir etki bırakan zenginliktedir bu türbe. Eğer Agra’da Taj Mahal gibi görkemli bir yapı olmasaydı eminim herkes İtimad-ud Daula Türbesi’ni daha çok biliyor, konuşuyor olurdu. Ancak ne yazık ki senelerdir Taj Mahal’in gölgesinde kaldı bu güzel mücevher!


Yamuna nehrinin tam kıyısında inşa edilmiştir. Eski zamanlarda kayıklarla gidip gelinirmiş. Bundan birkaç sene öncesine kadar ise yoğun trafik yüzünden gelip gitmek neredeyse yarım gün alıyordu! Ama sonunda yeni bir köprü yapıldı ve bu sayede ulaşım çok kolaylaştı. Artık normal bir trafik akışı ile yarım saat içinde nehrin karşı kıyısına geçip, kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz.
Olur da günün birinde yolunuz Agra’ya düşerse diye size bir iki not vermek isterim:
-      - Taj Mahal’e giderken çantanızın içinde kesici, delici, boyayıcı hiçbir şey olmadığından emin olun. Sigaranızı ve çakmağınızı otelinizde ya da aracınızda birakın. Kapıda sıkı bir kontrol yapılıyor. Biliyorsunuz Taj Mahal artık Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri! Bin tane de fotoğrafını görmüş olsanız, karşınızda gördüğünüz zaman boğazınız düğümleniyor.


-      - Hindistan’ın en güzel şehir kalesi olan Agra Kalesi’ni mutlaka ziyaret edin.  Hem kırmızı kumtaşından inşa edilmiş eski bölümleri hem de Taj Mahal’i yaptıran ünlü hükümdar Şah Cihan’ın eklettiği beyaz mermer bölümleri birbirinden çarpıcı. Üstelik UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde!
-       -Taj Mahal’in karşı kıyısındaki ünlü bahçeyi ziyaret edin. Taj Mahal’in buradan görünümü bir harika! Bahçenin adı da güzel: MEHTAB BAGH yani Mehtap Bahçesi! Aslında eski Mughal hükümdarları tarafından yaptırılmış bir keyif bahçesiyken zamanla kaderine terk edilmiş. Arada hala eski yıkıntıları görebiliyorsunuz. Şimdilerde yeniden düzenleniyor.
-       -Agra Eski Şehir bölgesinde rikshaw denen bisikletli çekçeklerle bir güzel gezin! O labirent gibi sokakların içinden ve Kinari Bazar’dan geçmenin en keyifli yolu bence bu!
-       -Akşam yemeğinizi de bence A PINCH OF SPICE restoranda yiyin. Umarım bu bilgi reklama girmiyordur! Ama bence Taj Mahal ve diğerleri kadar ziyareti hak ediyor!
-     - Beyaz mermer içine kakma sanatı (pietra dura) günümüzde hala atölyelerde görülebilir. Bence hazır oradayken mutlaka bu işin nasıl zahmetli, dikkat, sabır ve ustalık isteyen bir iş olduğunu yerinde görüp öyle gelin.

Agra kabul edelim ki güzel bir şehir değil ama içinde öyle büyük hediyeleri barındırıyor ki, gitmişken iki üç gün rahat rahat geçirebiliyorsunuz. Bu noktada yazıma son verirken İtimad-ud Daula’yı atlamayın diyorum bir kez daha!

Yollarda görüşürüz... 

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...