Brava Casa / Röportaj


Brava Casa dergisi Kasım sayısında, FEST ile yaptığımız klasik müzik odaklı turları hakkında bir röportajım yayınlandı. Belki ilginizi çekebilir:


Müzik temalı tur yapma fikri nasıl ortaya çıktı, anlatır mısınız?
Bundan yaklasık üç sene once, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfi (İKSV) ile yapılan rutin fikir alışverişlerimiz sırasında, 2006 yılının Mozart’ın 250. Doğum yıldönümü kutlamalarına ve konuyla ilgili zengin etkinliklere ayrıldığını ve bunun da yurdumuzdaki klasik müzik tutkunlarını ilgilendirebileceğini düşünmüştük. Biliyorsunuz, FEST Travel ve İKSV çeşitli dönemlerde ortak kültür projelerinde yer almışlar ve çok da başarılı sonuçlar elde etmişlerdir, dolayısıyla bu da kültür ortaklığımızda, yepyeni bir sayfa açacaktı. 2006 Ekim’i sonunda Mozart’ın izinde Viyana ve Salzburg’u içeren bir gezi programı ile yola çıktık. Amacımız hem müziğin altın çocuğunu, hem de onun yaşadığı yerleri tanımaktı. Doğum yeri olan Salzburg’da bir de Mozart Sergisi hazırlanmıştı, bu da gezimizin odak noktasıydı. Gezinin alışıldık turistik gezilerden farkı, iki tur lideri ile yapılıyor olmasıydı. Gezinin tarihi ve turistik bölümünü ben üstlenmişken, müzik ve Mozart ile ilgili kısmı, Mozart hakkında bir de kitap yazmış olan, müzik araştırmacısı ve İKSV Danışma Kurulu üyesi Sn. Aydın Büke tarafından sunulmuştu. Sonuç gerçek bir başarı oldu ve daha ilk turumuzdan geri dönmeden, yenisinin hazırlıklarına giriştik. Sonraki senelerde FEST Travel olarak yalnız devam ettik yola ama açıkçası bu turların meraklıları tarafından müthiş bir ilgi gördük ve hep desteklendik.

Bir şehri farklı temalarla (moda, gastronomi, mimarlık…) çok farklı biçimlerde okumak mümkün. Müziğin izini sürerken nasıl bir okuma gerçekleştiriliyor?
Bazı şehirleri müzikten ayrı tutmak zaten çok zordur. Aslında belki her şehrin kendi müziği vardır dersek de hata yapmış olmayız. Biz bir şehri gezerken, kendimize ana tema olarak seçmiş olduğumuz besteciyi odak tutuyoruz. Örneğin, o şehirde bulunduğu sırada nerelerde yaşamış, hangi eseri, nerede ve hangi şartlarda bestelemiş, acaba orada bulunduğu sıradaki ruh hali neymiş, aşık mıymış, yoksa terkedilip acılarla mı kalakalmış, parası var mıymış, kimlerle görüşüyormuş, devrin güçlü kişileriyle ilişkileri nasılmış, onlarla nerelerde bir araya gelmiş gibi insani detayları da beraber okuyoruz. Bestecinin ötesindeki insanı da çözmeye çalışıyoruz. Bununla beraber ikinci planda ise, o şehrin dönem dönem yaşadığı dönüşümler, değişimler yer alıyor. Özellikle mimari akımları takip ediyoruz. Viyana ve Berlin’de müziğin beraberinde, resim sanatını da paralel götürüyoruz. Müze seçimlerimizi, turun akışına uygun şekilde planladık bunun için.

Tur programını ve görülecek yerleri nasıl oluştuyorsunuz?
Bir önceki sorunuzda da biraz bu sorunun yanıtını verdim gibi aslında ama eğer toparlayacak olursam, tur programında ana temamız olan bestecinin yaşamı bizleri yönlendiriyor. Onun adımlarını takip edebilirsek, zaten program biraz kendiliğinden oluşmuş oluyor. Örneğin Bach turumuzda, Johann Sebastian Bach’ın doğum yeri, çalıştığı kentler, saraylar, kiliseler, Bach ailesinin diğer fertlerinin bulundukları ve yaşayıp çalıştıkları yerler bize ışık tutuyor. Mozart turumuzda ise onun Viyana ve Salzburg dönemlerini ele alıp, güzergahı çıkarıyoruz. Ancak, 2006’dan sonra yaptığımız Viyana-Salzburg turumuzda Viyana’lı diğer müzik insanlarını da işin içine katıp, okumalarımızı daha da zenginleştirdik. Beethoven, Haydn ve Strauss ailesi olmadan, Viyana, Viyana olamaz. Tabii bir de işin resim ve mimari kısmı var. Orada da bazı isimleri ön plana çıkarıyoruz. Örneğin Gustav Klimt, Koloman Moser, Egon Schiele, Otto Wagner... Tam bir sanat dokuması oluyor...

Şu anda Fest Travel bünyesinde Bach ve Mozart temalı geziler var sanırım. Bach gezisi ve Bach Festivali gezilerinin içeriğinde farklılıklar var mı?
Artık klasikleşmiş turumuz olan “Bach’ın İzinde” , Berlin’den başlayıp, Bach’ın doğduğu, yaşadığı, çalıştığı ve hayatının en önemli devrelerini geçirdiği bir coğrafyada geçiyor. Eski Doğu Almanya toprakları içinde kalan Saksonya ve Türingen bölgelerinden geçen son derece şaşırtıcı bir rotası var. Bach Festivali ise, Johann Sebastian Bach’ın, “BÜYÜK USTA BACH” olduğu Leipzig kentindeki bir sanat zirvesi olacak. Bach’ın kentinde, onun kilisesinde, onun yürüdüğü sokaklar ve meydanlarda Mendelssohn, Mozart ve daha pek çok ünlü isim buluşacak. Amacımız, bu festival sırasında düzenlenecek etkinliklerden maksimum düzeyde faydalanıp, arta kalan zamanda da çevre gezileri yaparak, Bach’ın hayatının içlerine sokulmak.

Tur programı yalnızca belli yapılar ve müzeleri görmenin dışında konserleri de kapsıyor. Programdan biraz söz eder misiniz?
Evet, tur programlarını hazırlarken, bu gezinin aslında bir müzik gezisi olduğunu ön plana alarak gezi programımızı konser saatlerine göre ayarlıyoruz. Eğer gündüz saatlerine denk gelen bir konser varsa, müze ya da saray gezilerimizi, herhangi bir kayıp olmaması için, bir gün önceye ya da sonraya kaydırıyoruz. Hazırlığımızın en önemli kısmını, o tarihlerdeki konserlerin seçimi ve yerlerin temini oluşturuyor. Gündüz müzeler, akşam harika konserler, operalar insanı her anlamda çok doyuruyor. Klasik Bach’ın İzinde turunda, Berlin’de kaldığımız her akşam bir etkinliğimiz var. Bu etkinliklerin bir kısmı Unter den Linden ve Deutche Oper’de izlediğimiz operalar iken, bir kısmı da meşhur Berlin Filarmoni Orkestrası’nın konserlerinden oluşuyor. Ayrıca Dresden Semperoper’de opera ve Leipzig Gewandhaus’da konserler işin zevkli kısımları. Tabii Paskalya haftasına denk gelen tarihte ise, Bach’ın 27 yıl kantorluk yaptığı Thomas Kilisesi’nde, Büyük Usta’nın pasyonlarından birini izliyoruz. Rotamızı ise Berlin’den çıkıp, Dresden, Leipzig, Weimar ve Erfurt’tan geçecek şekilde düzenledik. Daha önce de söylediğim gibi, gerçekten beklenmedik derecede sürprizli bir rota oldu bu, şehirler ve gezilen yerler herkesi hayran bırakıyor.

Müzik turlarına genelde kimler katılıyor, gezgin profili nedir?
Müzik turlarına genellikle, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimizden gelen yolcularımız katılıyor. İstanbul’dan katılan yolcularımızın çoğunluğunu zaten neredeyse kentteki diğer klasik müzik etkinliklerinden tanıyor oluyoruz. Festivalleri kaçırmayan, orkestralarımızın programlarını titizlikle takip eden, çeşitli mekanlardaki etkinlikleri izleyip, birbirlerine haber eden bir yolcu profilimiz var. Kültür seviyesi ortalamanın çok çok üzerinde tabii ki... Sohbetler çok doyurucu, derin ve eğlenceli oluyor bir yandan. Bir geziye katılan, diğerine de katılıyor zaten. Sanat kulübü gibi bir durum oluştu kendiliğinden...

Bach ve Mozart dışında geziler de olacak mı?
Olacak tabii ki...2009 Haydn yılı için özel bir program hazırlamaktayız. Ayrıca İtalya’da takip edeceğimiz bir iki değişik tema üzerinde çalışıyoruz: Monteverdi’den Puccini’ye Opera’nın İzinde ve Serenissima Cumhuriyeti’nde Barok Dönem...Bu ikincisi Venedik çevresinde Albinoni, Vivaldi ve Marcello temasında odaklanacak. Ayrıca Napoli merkezli bir başka rota daha çıkacak gibi görünüyor. “Barocco Napoletano” yani Napoli Barok’unun izini süreceğiz. Bu dönem, hem mimaride, hem resimde ve hem de müzikte çok zengin bir dönem olmuş. Scarlatti, Pergolesi ve Cimarosa gibi müzikte odaklanacağımız isimlerin yanısıra, daha sonraki dönem olmasına rağmen, Bel Canto geleneğini de unutmadan Teatro San Carlo’da operaları izleyeceğiz. Bazı yolcularımız Rus müziği için araştırmalar yapmamız için bizi heveslendiriyorlar. Çaykovski, Prokofief, Rachmaninoff, Shostakovich... Tabii ki Bolşoy, Mariinsky... Orası da apayrı bir geleneği taşıyor yanında. Zaten müzik, tek başına gelmiyor, kendi içindeki kocaman bir dünyayı da beraberinde getiriyor. Resim, dans, savaş ve barış... Araştırıp okudukça fikirler birbirini izliyor, bir çok tema ve isim bambaşka kapılar açıyor. Sanırım FEST olarak, pek çok yeni rotayı en kısa zamanda sunacağız meraklılara...


Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...