Sofya

Balkanlar'ın Kraliçesi
Sofya
Sofya, hareketli, kabuğundan henüz çıkmış, uçmaya hazırlanan bir kelebeğe benziyor. Şehirde bugün parlak neonlar, lüks oteller, şık restoranlar ve ışıltılı vitrinler göze çarpıyor.

Üsküp üzerinden karayoluyla geldiğimde, ilk gördüğüm şeyler sosyalist yaşam tarzını yansıtan ciddi görünümlü sarı apartman blokları, ağır ağır geçen eski tramvaylar ve düşünceli görünen insanlar olmuştu. Öncelikle, her yerde sadece kiril alfabesi kullanıldığı için, yazılan hiçbir şeyi anlamıyor olmaktan biraz yabancılık çekmiştim ama yolumu bulabilmek için kelimelerin içindeki harfleri çözüp, diğer yazılanları da az buçuk anlar hale gelince, bir anda kanım kaynamıştı şehre. Sonra yemyeşil parkları ve geniş bulvarları, iyice cezbetmişti beni. "Bir şehri tanımanın en iyi yolu yürümektir" derler ya, işte ben de yürüdükçe alışmış ve benimsemiştim bu kenti. Önyargılı davrandığım için de kızmıştım kendime. Daha sonraları da değişik sebeplerle yolum düştü Sofya'ya ve her seferinde de birçok sürprizle karşılaştım.
OSMANLI İZLERİ

Tarihine uzanacak olursak, Sofya, günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce, bir Trakya kavmi olan Serdiler tarafından 550 m. rakımlı, verimli bir düzlüğe kurulmuş ve 9. yüzyıla dek Serdica adıyla anılmış. Eskinin askeri ve ticari yollarının kesiştiği bir noktada bulunduğu için, Roma döneminden itibaren önemli bir yönetim merkezi olarak görülmüş. Sofya'nın altın devri, İmparator Kostantin zamanında, M.S 4. yüzyılda yaşanmış ve o tarihlerde şehir, Hıristiyanlığın erken dönem merkezlerinden biri olarak öne çıkmış. Sofya'da, kentin tam merkezinde yer alan Banyabaşı Camii ile günümüzde Milli Arkeoloji Müzesi'ne ev sahipliği yapan Büyük Cami, beşyüz yıllık Osmanlı devrini hatırlatmaya yetiyor. İkinci Dünya Savaşı'nda ağır bombardıman altında kalan kentte, 3000 bina tamamen yıkılmış ve 9000'i de kullanılmayacak derecede zarar görmüş. Savaş bittiğinde Rus askerleri tarafından alınan şehir, böylece Doğu Bloku'na girivermiş. Sosyalist dönemde hızlı bir sanayileşme süreci geçiren Sofya'da yeni fabrikalar kurulmuş ve kırsal kesimden iş bulma umuduyla şehrin banliyölerine akan binlerce insan için büyük apartman blokları inşa edilmiş. Her ne kadar 1989'da Komünizm defteri kapandıysa da, Sofya'nın merkezi, bugün hala, Neo-Klasik Stalinist mimarinin çarpıcı örnekleriyle dolu. Görkemlerinden etkilenmemek mümkün değil; karşılarında insan kendisini küçücük hissediyor. Asırlık ağaçlarla dolu parklar ve bulvarlar bu ağır havayı yumuşatırken, 19. yüzyılda Rus ve Viyanalı mimarlar tarafından inşa edilmiş balkonlu evler, zarif konutlar ve işlemeli cepheler, şehrin insancıl ve uzun zamandır saklı kalmış neşeli yönünü gözler önüne seriyor.
ŞEHRİN IŞILTILI YÜZÜ VITOSHKA

Bugün Sofya, hareketli, kabuğundan henüz çıkmış, uçmaya hazırlanan bir kelebeğe benziyor. Bugün parlak neonlar, lüks oteller, rezervasyonunuz yoksa asla yer bulamayacağınız şık restoranlar, ışıltılı vitrinler göze çarpıyor. Bu saydıklarımı Sofya'nın geneline yaymak tabii ki mümkün değil ama dünyanın en pahalı 22. caddesi olarak sıralamada en üstlere oynayan Vitosha Caddesi ya da Sofyalıların deyimiyle "Vitoshka", şehrin merkezini boydan boya kesip, modern ve lüks havasıyla insanı şaşkına çeviriyor. Modanın ünlü isimleri, bu caddede birbiri ardına boy göstermeye başlamışlar bile. Yeter ki harcayacak paranız olsun!Caddenin adını aldığı Vitosha Dağı, şehrin sırtını yasladığı bir dev gibi yükseliyor arkada. En yüksek noktası 2290 metreye ulaşan dağ, kış mevsiminde kayak sporuna gönül verenleri memnun ederken, şimdilerde sıradışılık peşindeki paparazzilerden sıkılmış olan Avrupa jet-setinden ünlü simaları da ağırlar oldu. Dağın eteklerinde yer alan Doğu Avrupa ortaçağ eserlerinin en iyi örneklerinden Boyana Kilisesi, içindeki mükemmel freskoları sayesinde, UNESCO tarafından 1979'da Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmış.
PARKTA SATRANÇ

Şehrin karakterinin en iyi yansıdığı yer bence sokaklarıdır. Sofya'nın sakinleri açıkhava kahvelerinde buluşup koyu sohbet eşliğinde zamanı unuturlar. Geniş çarşılarında, Bulgaristan'ın meşhur süt ürünlerinden turşuya kadar herşeyi bulmak mümkündür. Çingeneler kentin köşelerinde, gelen geçene rengarenk çiçekler satmak için bin türlü şaka ve numaraya başvururlar. Elleri kolları alışveriş torbalarıyla dolu insanlar, şehrin her köşesine vızır vızır işleyen tramvaylara binmek için kuyruklarda beklerken sokak müzisyenleri, tanıdık, eğlenceli şarkılarla herkesi neşelendirir. Şehrin gölgeli parklarında çekişmeli satranç karşılaşmaları yapılır. Söylenenlere göre, kimi önemli oyuncular arasındaki karşılaşmalar bazen günlerce sürermiş; izlemek için etrafta toplananlar da yağmur, kar demeden her gün, hiç üşenmeden gelir, yerlerini alırlarmış bu parklarda.
KENTİN SEMBOLÜ KATEDRAL VE KİLİSELER

Sofya'da yürümek çok keyifli ve sürpriz doludur; insanı şaşırtır şehir. Mesela, içindeki 12-14 yüzyıl freskolarıyla ünlü Aziz Gregorius Kilisesi, bugün bir otele ait bir avlunun ortasında, hiç beklenmedik bir anda çıkıverir insanın karşısına. Metroya indiğinizde, Roma dönemine ait sur kalıntılarıyla karşılaşır, antik Roma yolunun üzerinden geçersiniz. Bir erken dönem 6. yüzyıl Bizans kilisesi olan Sveti Sofia, bugün şehrin prestijli nikah töreni mekanlarından biri olarak kabul ediliyor. Hemen yanıbaşında yer alan görkemli Alexander Nevski Katedrali'nin 45 m. yüksekliğe ulaşan altın kaplı kubbesi kentin sembollerinden biridir. 20. yüzyılın ilk yıllarında, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda ölen 200 bin Rus askerinin hatırasına inşa edilen katedral, Ortodoks inancının en büyük ibadethanelerinden sayılır.
HAREKETLİ KÜLTÜR HAYATI

Sofya'nın kültür hayatı da çok hareketlidir. 500 metrelik bir hat üstünde 9 tiyarto ve opera salonunu görüp de kıskanmamak elde değil. Ülkenin en büyük kültür sanat kavşağı olan Ulusal Kültür Sarayı, içindeki 13 sergi ve gösteri salonuyla 2005 yılında Avrupa'nın en iyi kültür kompleksi ünvanını almış. Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu, Sofya Devlet Opera ve Balesi, Bulgaristan Devlet Senfoni Orkestrası ile 1991'de kurulan Sofya Yeni Senfoni Orkestrası, birbiri ardına sahnelenen temsiller, uluslararası sanatçılar ve ürettikleri ortak projelerle dünyadaki saygın yerlerini koruyorlar. Bilet fiyatları ise her kesimden izleyiciye ulaşabilmek için, inanılmayacak derecede ucuz tutuluyor. Bütün bu kültürel zenginlik, kentin adının anlamını pekiştiriyor gibi: Sofya, Kutsal Bilgelik... İşte, Sofya'ya yolunuz düştüğünde sizi de kente bağlayacak olan o anlatılamaz his, binlerce yıllık tarihinin ışığıyla sizi sarmalayan bu kutsal bilgeliktir.

Bu yazı Skylife dergisinin Ocak 2009 sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...