- Mutluluk insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca. (51. Bölüm)
Haksız mıyım???
Haksız mıyım???
Tabii bu güzel "aşk dolu" cümlelerle birlikte, aslında benim gibi "Ulusalcı" tayfasının pek de hoşlanmayacağı bazı söylemler de yok değil. Özellikle Atatürk devrimleri ile ilgili bazı cümlelerde, biraz alıngan ve hassas davranırsak, kekremsi!!! bir tat bile bulabiliriz ... Ama neyse...Bunlara takılmadan kitabı okumayı sürdüreceğim zira iki sene sonra kitabın konusu olan müzenin kendisi de açıldığında, eşi benzeri olmayan bir durumla karşı karşıya olacağız. Şimdiden yıpratmamak lazım diye düşünüyorum.
Geçen gün bir arkadaşım, kitap için yapılan medya bombardımanını fazla bulduğunu söyledi. Sayfa sayfa ilanlar, NTV'de özel röportajlar v.s ona biraz fazla gelmiş. Onu tamamen haksız bulduğumu söylersem dürüst davranmamış olacağım. Ben de bu yapılanları biraz fazla bulduysam da, dünyanın her yerinde bu gibi şeylerin yapıldığını unutmamak lazım. Pek hoşuma gitmiyor ama maalesef günümüzün gerçeği bu galiba. İstemesek de kabullenmek zorunda kalıyoruz. Tabii bir de NOBEL faktörünü göz önünde bulundurmak lazım. Her yazara NOBEL verilmiyor sonuçta! Bizim de TEK NOBEL'li yazarımız Orhan Pamuk! Bir diğeri daha çıkana dek, her türlü "promosyon" yapılacaktır tabii ki. Üstelik "İSTANBUL" benim gönlümün NOBEL'ini de aldı!!! Hayatımda okuduğum en iyi kitaplardan biri kesinlikle...
Bu arada başka bir konu: Her zaman özenmişimdir şehirlerle birlikte anılan yazarlara... Joyce&Dublin, Kafka&Prag, Pessoa&Lizbon ve daha niceleri...Bizim de Pamuk&İstanbul ikilimizin olması fena bir şey mi ki? Hiç de değil! Ama tabii aslında, Orhan Pamuk'un İstanbul'la olan ilişkisi uluslararası arenaya taşınma fırsatı bulduğu için bu kadar değerli hale dönüştü. Yoksa tabii ki Pamuk'tan çok daha evvel, edebiyatımızda İstanbul'la özdeleşen yazarlarımız, şairlerimiz, ozanlarımız var. Orhan Veli, Sait Faik, Yahya Kemal ilk aklıma gelenler. Nazım Hikmet'in İstanbul'lu şiirlerini neredeyse ağlayarak okurum hatta. Off neyse...Bu konu çooook uzar daha ama benim uzmanlık alanım bu olmadığı için ahkam kesmek gibi bir hataya düşmek istemem doğrusu.
Bu haftaki okumalarım içinde ilk sırayı "Masumiyet Müzesi"nin alacağı kesinleşti. Tadını çıkara çıkara okumayı düşünüyorum ve de heyecanla dünya müzelerini gezeceği kısımları bekliyorum. Bakalım tanıdıklar çıkacak mı?
Muhteşem değil mi???
Aslında inanın bana fotoğraflar çavlanın ihtişamını veremiyor. Arada muhteşem gökkuşakları oluşuyor ve gökgürültüsünü andıran sesi insanın tüylerini diken diken ediyor.
İzlanda'nın üzerimdeki etkisi şöyle oldu: Zaten içsel olarak pagan geleneklere çok yakın hissederim kendimi ya. Mesela dağlara tapınırım ya adeta. (Bazı zirveleri görebilmek için yaptığım yolculular az değildir! Klimanjaro'yu göreceğim diye, üç gün uykusuz beklediğimi dün gibi hatırlıyorum). Neyse demek istediğim, burada da bu tip duygularla, doğanın tüm gücünü içimde hissettim ve uzun zamandır dolmadığım kadar doldum. Adeta kanatlandım... İşte bu yüzden, herkese şunu söyleyip duruyorum döndüğümden beri: Ne yapın edin mutlaka İzlanda'ya gidin! Ama itiraf edeyim ki söylemesi yapmasından kolay zira İzlanda çok çok pahalı bir ülke. Herşey pahalı! Konaklama, yeme içme...Ama yine de her kuruşuna değer! Eğer iyi organize olursanız, her seferinde restoranlarda yemek yemeden, basit yerlerde kalırsanız, tüm servetinizi yatırmadan da dönebilirsiniz:)))
Her şehirde mutlaka turist bilgilendirme merkezleri var ve son derece iyi yönlendirmeler yapıyorlar. Konaklama, otobüs ve uçak biletleri, kamplar ve termal merkezler hakkında her türlü bilgiyi bulabilirsiniz. Ayrıca şu site de size ilk bilgileri sağlamakta yardımcı olur şüphesiz: http://www.icetourist.is/
Umarım gidersiniz, umarım siz de benim gibi mutlu olursunuz.
Şimdilik bu kadar... Herkese güzel bir Temmuz diliyorum.
Yukarıya fotoğrafını koydum.
Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...