Münih...Ve Opera...





Geçen hafta döndüğüm Almanya seyahatinin benim için en zevkli geçen bölümlerinden biri, Münih oldu. Neşeli ve sürekli kalabalık birahaneleri, neo-gotik ve barok kiliseleri, zenginlik fışkıran sarayları ve yemyeşil parklarıyla çok güzel bir şehir. Üstelik ekonomik yönden de çok çok zengin. Bu zenginlik, bu refah ortamı her köşede kendini hissettiriyor. Şık kafeler, daha da şık restoranlar, Maximillian Strasse' den aşağı süzülen lüks otomobiller, ışıltılı vitrinler ve bakımlı güzel kadınlar ile bronz tenli, yakışıklı erkekler Münih' in görünen yüzünü oluşturuyor. Arka planda ise, Almanya' nın genel tarihinden biraz ayrı kalan Bavyera tarihi okunabiliyor. Tarz olarak Protestan Luteryen Almanya' dan farklı, çok Katolik ve neredeyse İtalyan bir şehir. Bavyera, zaten tarihi boyunca kuzeyden çok güneyi ile ilişki kurmayı tercih etmiş. Politik olarak saldırgan Prusya' dan çok, Katolik Avusturya' ya yakın olmuş, Hohenzollern' lerden çok Habsburg' lara destek vermiş. Bu da yetmezse, en güzel kızlarından birini, Bavyera Düşesi Elizabeth' i Viyana' ya gelin gönderip, Sissi efsanesini yaratmış. Bugün bile, artık aradan seneler geçmiş olmasına rağmen, Almanya savaşlarla kavrulup, ayrılıp birleşmiş olmasına rağmen, Münihliler, kendilerini Alman'dan çok Bavyeralı olarak tanımlamaktalar.

İşte bu güzel şehirdeki ikinci akşamımda, Bavyera Devlet Operası' nın görkemli binasında, Münih Opera Festivali kapsamında sahnelenen, Çaykovski'nin Yevgeni Onegin' ini izleme fırsatı buldum. Bu eseri ilk olarak geçen sonbaharda, Viyana Theater an der Wien 'de, Valery Gergiev yönetimindeki Mariinsky Theatre sanatçılarından izlemiştim. Gergiev büyülemişti beni ve uzun süre etkisi altında kalmıştım yapıtın. Açık konuşmak gerekirse, sahneleme açısından, Münih' teki temsil, beni göklere çıkardı. Tek kelime ile müthişti...Görsel açıdan o kadar etkileyiciydi ki, üzerinden iki hafta geçmiş olmasına rağmen, gözlerimi kapattığım zaman, hala bazı sahneleri tüm detaylarıyla zihnimde canlandırabiliyorum.

Tabii ki Münih, opera geleneğinin çok eskilere uzandığı harika bir şehir. 17. yüzyılda, "Dramma Per Musica" geleneğini Bavyera' ya taşıyan Elektör Ferdinand Maria, kraliyet sarayının büyük salonlarından birine, bu temsiller için bir tiyatro yaptırır. 18. yüzyıla gelindiğinde, opera kesin zaferini ilan etmiş ve artık sadece kendine ait bir tiyatro arayışına girmiştir. Bugün bütün dünyadan Münih' e akan operaseverlerin ziyaret ettikleri Cuvillies Tiyatrosu da, işte bu dönemde inşa edilir.
Müzikten hiç bir şey anlamayan birinin bile adını duyduğunda zıpladığı sevgili Mozart, La Finta Giardiniera' sını, 19 yaşındayken, Münih'te sahneye koymuştur. İdomeneo operasının dünya prömiyeri yine burada yapılır.

Değişen dönemlerin kendilerine has müzik ve opera zevklerini yansıtan yapıtlarla, her zaman apayrı bir yerde duran Münih'in Kraliyet Operası, 19. yüzyılın başına gelindiğinde Ulusal Tiyatro kimliğine bürünür ve özellikle de Kral I. Ludwig döneminde gerçek bir devrim geçirir. 1864-1886 yılları arasında Ulusal Tiyatro, genç Kral II. Ludwig ile Richard Wagner' in sıradışı dostluğu sayesinde, bestecinin görkemli, büyüleyici eserlerinin sahnelendiği bir tapınağa dönüşür. Lohengrin, Tristan und İsolde, Die Walküre gibi müthiş yapıtlar, Münih'li müzikseverler için rüya alemine dalışın bir başka biçimi olmuştur artık.

20. yüzylın başlarında ise bir başka büyük besteci alır sahneyi: Richard Strauss... Salome, Elektra ve Güllü Şövalye gibi önemli eserleri burada sahnelenir. Büyük Münih Üçlüsü diyebileceğimiz bir tablo çıkar ortaya böylece: Mozart-Wagner-Strauss...Nitekim bu tema bugün Münih' de düzenlenen birçok kültürel etkinlikte kullanılmaktadır. İlk olarak 1875 yılında düzenlenen Münih Opera Festivali, bu köklü opera geleneğini günümüze taşıyan, yaz aylarının Avrupa'daki en önemli kültür sanat etkinliklerinden biridir.

Bavyera Devlet Operası' nın son yirmi yılına baktığımızda çok önemli isimlerin burada yöneticilik yaptıklarını görüyoruz: 1999 yılında Kraliçe tarafından şövalye ünvanı ile onurlandırılan Sir Peter Jonas, Zubin Mehta ve şimdi de Kent Nagano benim gibi, uluslararası opera dünyasına uzaktan, kıyıdan, yeni yeni sokulan biri için bile çok tanıdık, büyük isimler... Daha da öncesini merak edenler için işte web sitesi: http://www.bayerische.staatsoper.de/

Müzeleri, sarayları, şık caddeleri, harika restoranları ile Münih, her türlü zevke hitap eden harika bir şehir. Bir de opera denk düşerse, işte o zaman doyumsuz oluyor gerçekten... Mutlaka gidile...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...