Bavyera'ya Doğru

Yine Almanya’ dayım ve bu ülkeyi gittikçe daha fazla sevmeye başladım. Eskiden Almanya denildiğinde aklıma sadece gri suratlı şehirler ve daha da gri suratlı insanlar gelirdi. Oysa ne büyük hataymış! Almanya hem yemyeşil bir ülkeymiş ve insanları da o kadar da gri suratlı değilmişler...
Bu seferki Almanya gezim Bach’ ın izinde değil. Bu sefer Güney Almanya’ da Baden Württemberg ve Bavaria eyaletlerini geziyoruz. Şu dakikalarda Almanya, İsviçre ve Avusturya’ nın paylaştıkları Kostanz Gölü’ nde bir ada-şehir olan Lindau’ dayım. Otelimizin önünde marina var ve burada da Lindau’ nun sembolü olan meşhur deniz feneri ile Bavyera Arslanı bulunuyor. Az önce çok güzel yağmur yağdı ve her yeri ferahlattı. Hava zaten epeyi serin, yaz değil de ilkbahar havası gibi.
Gündüz ise, Schwarzwald yani Kara Orman bölgesindeydik. Yemyeşil çayırlar ve köknar ormanlarıyla kaplı tatlı tepeler arasında kıvrıla büküle dolaşıp, çeşitli kasabalara uğradık. İlk durak Triberg oldu ve burada Almanya’nın en yüksek şelalesini gördük. Ardından Saat Müzesi’ne gidip, Kara Orman’ da 350 yıldan beri süregelen bir geleneği öğrendik. Guguklu Saat yapımı!!! Burada her yer bunlarla dolu. Bu saatlerin bazıları bir ev boyutunda ama içine girdiğinizde dev bir saatin içine giriyorsunuz aslında. İçi adam boyu dişliler ve çarklarla dolu. Çok eğlenceliydi açıkçası. Öğle yemeğimizi ise, Tuna nehrinin doğduğu yerde, tabiatın kalbinde kurulmuş çok tipik bir aile işletmesinde, tamamen geleneksel yemekler tadarak, gerçek bir ziyafete dönüştürdük. Akşamüstü molamızıTitisee Gölü kıyılarında verip, hem biraz alışveriş yaptık hem de temiz dağ havasına doyduk. Tabii bir de orman meyvelerine...Kara Orman, yaban mersini ve frambuaz gibi, bizde çok fazla bulunmayan orman meyvelerini bolca bulup, satın alabileceğiniz en doğru yer. Biz de elimize birer küçük kutu yaban mersini alıp, gölün kıyısını öyle dolaştık.
En çok merak ettiğim şey, tabii ki meşhur Kara Orman Pastası’ydı. Dünyanın bütün pastanelerinde de bulunabilen, o efsanevi çikolata ve vişneli pastanın anavatanındaydım ve yemeden dönmek ayıp olacaktı ama itiraf edeyim ki, ona sıra gelemedi bir türlü. Öğle yemeğinde gövdeye indirdiğim kuzu budu hala yerinde duruyor olacaktı ki, akşam otelin marinaya hakim terasında otururken, kahveden başka bir şey istemiyordu canım...
Yarın Bavyera’nın çılgın kralı II. Ludwig’in masal şatolarına gideceğiz. Heyecanla bekliyorum, izlenimlerimi en kısa zamanda buraya aktarırım. Hoşçakalın...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...