Anadolu Sonrası İstanbul Keyfi

Haklıymışım! Anadolu bir harikaydı. Her yer rengarenk çiçeklerle bezenmişti. Kimi yerlerden geçerken, zevkten aklımı yitirecek gibi oldum resmen. Allahım! Herkesin soluk ve pastel renklerle tarif ettiği Konya Ovası, nasıl da capcanlıydı! Bir kere, bu baharda bol bol yağış almış olacak ki, bütün ovadaki hakim renk yeşildi. Aradaki binlerce çiçeğin tonlarını nasıl anlatmalı ki acaba? Mor - ki bilen bilir, benim en sevdiğim renktir- bu kadar mı çeşitli olabilir? Gelincikler bu kadar mı kırmızı, katırtırnakları bu kadar mı sarı olur? Bütün ova festival görünümündeydi adeta. Antakya -yine- delirtici lezzetleriyle, disiplinle sürdürmeye çalıştığım rejimimi darmadağın etti. Humus, acılı ezme veee herşeyden önce zahter salatasıyla aklımı başımdan aldı ve yanına da tek rakıyı ekleyince, elveda diyet! Kimin umrunda? Olacaksa böyle olsun, keyiften içelim, dertten değil! Bu arada Antakya'daki San Simeon Manastırı'nda ufak bir kaza geçirdim: Bir kayanın üzerinden diğerine atlarken, alttaki kayanın boşta duruyor olması nedeniyle, resmen küt diye suratımın üzerine düştüm. Artık nasıl düşmüşsem, millet bir anda, yaşayıp yaşamadığımı görmek için tepemde toplandı. Meğer kafamın taşa vurduğu anda çıkan ses, yarılan bir karpuz sesi gibiymiş! Neyse, verilmiş sadakam varmış ve kafam da epeyi sağlammış ki, hala taşıdığım bir kaç çürük ve sıyrıktan başka hasar olmadı. Biraz da gururum incindi tabii ama o kadar da olsun. Neyse ki akşamına, yukarıda bahsettiğim güzel yemekler, keyfimi yerine getirdi. Akşam yatağıma yattığımda, kazayı neredeyse unutmuştum ki ertesi sabah tutulmuş sırtım ve boynum bana başımdan geçenleri yeniden hatırlattılar. Hala da o tutukluk sürüyor! Neyse, geçer!
Bu arada Kapadokya da yemyeşildi. Bütün vadilerin diplerinde, çiçekler açmıştı. Zelve'nin ikinci vadisi de kapanmış, bilmiyordum. Aslında, neredeyse iki senedir oralara gitmediğim için, sanki herşeyi ilk defa görüyormuşum gibi heyecanlıydım ama bir yanım da tuhaf bir ruh hali içindeydi hep. Anadolu turlarına çıkmadığım bu iki sene zarfında yaşamımda ne kadar çok değişikilk olduğunu hep hatırlayıp durdum. Oraya iki sene önce son defa gitmiş olan İko ile geçen hafta gitmiş olan İko arasındaki değişiklikler, kelimelere sığdırılacak gibi değil. Bu değişiklik sadece saç rengim değil tabii ki... Okumasını bilene!
Bu arada bambaşka bir güzellik de tur boyunca karşılaştığım arkadaşlarımın beni gördüklerinde nasıl şaşırdıklarını ve sevindiklerini farketmek oldu. Kaygısızca sohbet etmeyi özlemişim, iyi geldi.
Şimdi bir hafta kadar buralardayım. Sonra da Haziran boyunca, yurtdışında olacağım. İşte bu yüzden uzun süre göremeyeceğim dostlarla olabildiğince vakit geçirmek istiyorum.
Şu sırada, salonumun penceresinden görünen manzarayı acaba nasıl tarif etsem? Güneş, bulutların altından yeniden çıktı ve her yeri altın rengine boyadı. Ağaçların arasından gördüğüm Boğazın üzeri pırıl pırıl... Vapurlar geçiyor nazlı nazlı... Güzel bir gün batımı olacak galiba. Öyleyse, kendime güzel bir akşam sofrası hazırlayayım ben de şimdi. Hoşçakalın!

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...