Herkese nasip olmaz. 2012'yi dünyanın en ünlü konser salonlarından birinde, dünyanın en meşhur orkestralarından birini, dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü konser organizasyonunda dinleyerek bitirdim! Bunun üstüne daha başka söz var mı söylenecek? YOK!!!
Şef, çok sevdiğim Franz Welser-Möst, Strauss hanedanı, Wagner , Verdi , Lanner gibi büyük ustaların eserlerinden oluşan bir konser programında, orkestrayı yumuşacık yönetti. Böyle denilebilir mi bilemiyorum. Yani bir şef için orkestrayı yumuşacık yönetti diye...Ama aklıma ilk gelen sıfat bu oldu...Neden bilmiyorum...
Benim yerim üstteydi. Balkonda, orkestrayı tam karşıdan gören bir noktadan, her şeyi içime sindire sindire seyrettim. İnsanları, San Remo'dan gelen çiçekleri, şıkır şıkır parlayan kristal avizeleri, salonun altın rengine bürünmüş ünlü karyatidlerini içime çektim ve bir yandan da çocukluk hayalimi gerçekleştirebilmiş olmanın keyfini sürdüm her anında. Veee tabii ki her yılbaşı konserinin sonunda olduğu gibi, Radetzky Marşı'nda avuçlarım patlayasıya el çırptım. Gözlerimde yaşlarla...
Evet, biliyorum, bu konser artık çok ticari gelebilir müzik ''ÇOKBİLEN''lerine, sanatsal anlamda yeterince üst düzey, sofistike bulmayabilirler, hatta çok turist geliyor diye burun kıvırabilirler ama ben aynı kanıda değilim. Yeni yıl konserinde hiç kimse sofistike bir program beklemiyor ki zaten!!! Bunu isteyenler için zaten tonlarca festival var. Burada amaç eski yılı müzikle uğurlayıp, yeni yılı keyifle karşılamak...Ve dün akşam bunu yaptık. Eski yılı Viyana Filarmoni'yle uğurladık!!!
Bu yazının sonuna bir de ilave yapalım. Buradan sonra okuyacaklarınız, Andante dergisi'nin Şubat sayısında yayınlanan yazımdan alınmıştır:
Viyana Filarmoni Orkestrası’yla Yeni Yıla Dokunmak
İlknur AKMAN
Herkesin bildiği şeyleri anlatıp, malumun ilanını yapmak istemem
ama yılbaşında Viyana’da olmak, havanın dondurucu ayazına rağmen , gönlümüzü sımsıcak
etti.
Nasıl mı? İşte devamında okuyacaklarınız, bunun kısa bir hikayesidir.
Yılın son günlerini sanat ve müzikle sarıp sarmalanarak
geçirmek hayaliyle, FEST TRAVEL’in organizasyonunda, Türkiye’den 30 kişi olarak
yola çıktık. Niyetimiz hem şehrin seçkin sanat müzelerini gezmek, hem de yılbaşı
akşamı, dünyanın en ünlü klasik müzik kurumlarından Viyana Filarmoni
Orkestrası’nı SİLVESTERKONZERT olarak
bilinen yılbaşı konserinde izleyebilmekti. Aramızda bulunan bazı dostlarımız
ise, bir adım ileri gidip, 1 Ocak sabahı, tüm dünya televizyonlarından naklen
yayınlanan, YENİ YIL KONSERİ’nde bulunacaklardı. Heyecanlıydık…
Uçağımız Viyana’ya indiğinde, bizi açık ama oldukça soğuk
bir hava karşıladı. Hava raporları önümüzdeki günlerin de benzer şekilde olacağını
söylese de sonraki günler sandığımızdan daha yumuşak geçti. Noelin hediye heyecanı bitmiş olmasına ragmen
vitrinler hala ışıl ışıl, sokaklar hala cıvıl cıvıldı. Tatili fırsat bilen
binlerce Avrupalı, şehri dostane bir istilayla doldurmuş ve müzelerin girişlerinde uzun kuyruklar
oluşturmuşlardı. Bu kuyruklara bizler de karıştık ve salonlarda omuz omuza
Klimt, Brueghel ve Vermeer gibi ustaların izini sürdük. Güzel güzel gezip
dolaşırken, aslında hepimizin gönlündeki arslan, tabii ki yılbaşı konseriydi.
En sonunda beklenen an geldi çattı: Otobüsümüze binmeden
önce, toplu bir fotoğraf çektirip, Viyana’nın ve aslında tüm dünyanın en ünlü
konser mekanlarından MUSİKVEREİN’ın, ALTIN SALON olarak da bilinen BÜYÜK
SALON’una doğru yola koyulduk.
Eski şehrin surlarının bulunduğu bölgede, şimdinin moda tabiriyle,
büyük bir kentsel dönüşüm projesi uygulamaya konulduğu sırada, artık işe
yaramayan surlar yıkılır ve ünlü RİNG CADDESİ ortaya çıkar. Bu caddenin iki
yanı, sıra sıra pek çok muhteşem binayla donatılır. İşte bu dönemde, 1863
yılında, İmparator I.Franz Joseph tarafından verilen arazi üzerinde yapımına
başlanan Musikverein, devrin modasına uygun, neoklasik tarzda, antik Yunan tapınağı şeklinde inşa edilir. Binanın
mimarı olan TEOPHIL HANSEN, RING CADDESİ üzerinde bu tarzda daha pek çok bina
inşa etmiş olmasıyla tanınıyor. Hızlı sayılabilecek bir tempoyla inşası süren
MUSIKVEREIN, 6 Ocak 1870 tarihinde açılır. Viyana’nın ileri gelenleri salona akın ederler
ve bu artık yeni bir devrin başlangıcıdır.
BÜYÜK SALON, her yana hakim altın rengi, ihtişamlı tavan
freskoları ve dikkat çekici heykelleri sebebiyle, her ne kadar kimileri
tarafından ‘’Bir konser salonu için fazlaca süslü’’ olduğu ve ‘’İnsanı müziğe
konsantre olmaktan alıkoyacağı’’ endişesiyle eleştirildiyse de, bu korkulan hiç
bir zaman olmaz ve salon, güzelliği, zenginliği ve özellikle de olağanüstü
akustiği ile tüm müzik dostlarının kalbine kazınır. İçindeki her
santimetrekarenin, her sütunun ve her girinti çıkıntının titizlikle hesaplandığını
pek çok kaynaktan okuyoruz. İşte bizler de 31 Aralık 2012 akşamı, aklımızın bir
köşesinde bu bilgiler ve gönlümüzde konser heyecanıyla ALTIN SALON’a
girdiğimizde, 1870 yılındaki açılış konserinin havasını kokluyorduk adeta.
Bu yıl için hazırlanan konser programına göz attığımızda, alıştığımız
Strauss valsleri ve polkalarının yanısıra, 2013’ün anlamını vurgulayan iki
parça, özellikle dikkat çekici geldi. Müzikseverlerin bildiği gibi, 2013 yılı
tüm dünyada, Wagner ve Verdi tutkunları için çok çok özel bir yıl olacak. 200.
doğum yılları münasebetiyle, bu iki büyük bestecinin eserleri özel sunumlarla
sahnelere, salonlara ve hatta binlerce yıllık arenalara taşınacak. Viyana
Filarmoni Orkestrası da, tüm dünya tarafından izlenen yılbaşı konserinin
programına, bu iki bestecinin eserlerini alarak, 2013’ün Wagner ve Verdi’yle
anılacağını bir kere daha kanıtlamış oldu. Tarihsel bağlara baktığımızda ise,
Strauss kardeşlerin Wagner’in müziğine olan hayranlıklarını, Strauss
Orkestrası’nın Wagner’in pek çok eserinin Viyana’daki ilk seslendirilişlerini
yaptığını ve Wagner’in de özellikle oğul
Johann Strauss’un eserlerinin bazılarını uyarladığını görüyoruz. Benzer durum
Verdi-Strauss ilişkisinde de görülebiliyor. Viyana ile İtalya ve de özellikle
Milano arasındaki müzikal bağlar tarih boyunca çok kuvvetli olmuştur. Pek çok müzisyen bu iki şehir arasında adeta
mekik dokumuş ve Giuseppe Verdi de 1843-1852 yılları arasında pek çok kere
Viyana’ya gelip, operalarını yönetmiştir. Özellikle 12 Mayıs 1852 tarihli
Rigoletto temsili, büyük bir başarı kazanmış ve aynı yılın Temmuz ayındaki
Volksgarten konserlerinde, oğul Strauss’un
‘’Melodies Quadrille’’ serisine ilham vermiştir.
Bir zamanlar Avusturya toprağı olan Dalmaçya kıyılarında
doğup, İtalya topraklarında müzik eğitimi alan ve sonunda Viyana’ya demir atan
Franz von Suppe’nin ‘’Leichte Cavallerie’’ operetta’sının uvertürü, Gustav
Mahler’in ardılı olarak Filarmoni konserlerini sürdüren oğul Josef
Hellmesberger’in polkası, dansın Mozart’ı olarak anılan Joseph Lanner’in Styria
Dansları konser programına renk ve zenginlik katan diğer eserler oldular.
Bu güzel konseri, Viyana’nın en önemli sanat kurumlarından
Viyana Devlet Operası’nın başındaki isim, Franz Welser-Möst yönetti. 1950
yılında Linz’de dünyaya gelen Welser-Möst, hepimizin hatırladığı gibi, iki yıl
önceki yılbaşı konserini de yönetmişti. Ben tabii ki böyle dünyaca ünlü ve çok
önemli konumdaki bir şefin yetkinliğini ölçüp biçecek konumda değilim ama bana
‘’ nasıl yönetti’’ diye sorsalar, ‘’yumuşacık’’ diye cevap verirdim… Konserin
son parçasında, önündeki koca sandığı açıp, orkestranın, marifetlerini en iyi
şekilde sergileyen üyelerini bir Noel Baba edasıyla, çaldıkları enstrümanları
da hatırlatan hediyelerle ödüllendirmesi, bu yılki konserin hoşluğu oldu.
Gelenekselleşmiş olduğu üzere, konserin bis bölümünde Mavi
Tuna’yı dinleyip ardından Radetzky Marşı’nda el çırparak orkestraya eşlik
ederken, hepimizin gönlünde, bir hayali gerçekleştirmiş olabilmenin mutluluğu
vardı. Bir yılı bu şekilde bitirip, yenisine adım atmak umutlarımızı tazeledi
ve bu hayali gerçekleştirmemizi mümkün kılan FEST TRAVEL’e teşekkür ettik.
Ne diyelim? Hepimizin tüm hayallerinin gerçek olacağı güzel
bir yıl olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder