Salzburg Mon Amour

O kadar yoğun günler yaşıyorum ki, kendime fırsat yaratıp da blog günceleyemedim. Oysa, elimde sürekli kalem-defter, böyle yaşıyorum. Ama olmayınca olmuyor bir türlü.
Şu anda otelimin çok sevdiğim restoranında, kahvaltı saatindeyim. Buraya erkence inip, köşe masaya park ediyorum. Defterim, konser defterlerim, makasım, renkli kalemlerim, uhum...Bir mini kırtasiye dükkanı tadında yayılıyorum masaya. Yazıyorum, çiziyorum ve boyuyorum. Her yerde böyleyim. Kafelerde de saatlerce, defterlerimle uğraşıyorum. Sadece bunun hayaliyle gelmiştim. Çok mutluyum...
Konserler müthiş! Bunu her sene yapacağım inşallah. Bir kısmında grupla, diğer kısmında kendimle. Salzburg'da sadece kendimle olmak o kadar muhteşem bir şey ki! İş için sorumluluk olduğunda, doğal olarak, aklınızda hep yapılacaklar listesi oluyor. Her zaman satranç oynar gibi, birkaç hamle sonrasını hesaplarken buluyorsunuz kendinizi. En azından benim gibi, işini severek ve çok ciddiye alarak yapanlar için böyle oluyor hep. Tabii ki bu halimden şikayetçi değilim ama şu andaki kuşlar gibi özgür halimden de çok mutlu olduğumu söylemeden geçmeyeceğim.
Bu sabah az sonra yine Mozarteum'da harika bir konser bekliyor beni. Louis Langree yönetecek ve orkestra Camerata Salzburg! Geçen hafta İstanbul'daydı bu orkestra ama şef başkasıydı. Programda Ravel ve Mozart eserleri var.
Aslında burada konser izlenimlerimi de paylaşmak istiyorum ama bir türlü vakit bulamadım hala.
Aklıma takılan bazı önemli detayları madde madde yazayım ki en azından kayda girsinler:

  • Bu yılın operası Mozart'ın ikinci ''opera seria''sı olan LUCIO SILLA. Roma diktatörü Sulla'nın hayatından bir kesit diyebiliriz. İçinde tüm insan halleri ve duygular var. Aşk, nefret, intikam, yüce gönüllülük ve sonunda her şeye rağmen mutluluk! Sahnede izlediğimiz ekipte, yeniden doğuş yaşayan Rolando Villazon vardı. Ses tellerinden geçirdiği ameliyattan sonra yeniden sahnelere dönen Villazon, her ne kadar bazı yerlerde bekleneni veremediyse de, genel olarak herkes memnundu. Bu cümleyi aslında gazetelerdeki kritiklerden alıntıladım. Eser zaten tenora fazla görev veren bir yapıt değil. eserin bestelenişi sırasında, Mozart büyük zorluklarla uğraşmak zorunda kalmış. Mesela tenor partisini söyleyecek olan kişi, hiç bir sahne deneyimi olmayan bir kilise şarkıcısıymış. Dolayısıyla Mozart, onun bölümünü budamak zorunda kalmış zaten. Cecilio ve prima donna da geç geldikleri için Mozart çok hızlı çalışmak zorunda kalmış.  Benim sahnede izlediğim prodüksiyonda, kadın sesler müthişti. Sopranomuz, St. Petersburg'lu Olga Peretyatko çok iyiydi ama bence gecenin yıldızı Cecilio partisini söyleyen Fransız mezzo soprano Marianne Crebassa oldu. Hem olağanüstü atletik fiziğiyle hem de harika ses rengiyle benim için bir numaraydı. Sanıyorum Salzburg seyircisi de benimle aynı fikri paylaşıyordu...
  • Bu eserin benim için faydası şu oldu: Ben hep derim ki, Mozart operalarını sevmem! Düzeltiyorum, Mozart'ın erken dönem operalarını seviyorum...
Az sonra konserim var, dolayısıyla bu yazıyı burada kesmek zorundayım ama devamını da yazacağım. Şimdilik burada kalsın...


Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...