Dün nefis bir sergiye gittim: Sabancı Müzesi'nde ''Rembrandt ve Çağdaşları'' ... Geçen hafta da Pera Müzesi'ndeki Hollanda temalı diğer bir sergiye gitmiştim, dolayısıyla Hollanda'nın ALTIN ÇAĞ olarak adlandırılan bu devri oldukça güzel bir biçimde kavrama şansım oldu.
Aslında Endonezya turu yapmaya başladığımdan beri, Hollanda'nın denizcilik ve kolonizasyon konularını epeyce çalışmış, öğrenmiştim. Zira Endonezya'nın bugünkü başkenti Jakarta'yı BATAVIA adıyla kuranlar Hollandalılar! Hatta BATAVIA adı, Hollanda topraklarının yerli halklarından olan BATAVİ'lerden geliyor. Sonra Sri Lanka, Güney Hindistan ve Güney Doğu Asya'nın pek çok önemli liman kentinde Hollandalılar'ın izlerine rastlıyoruz. Aslında sadece orada değil, neredeyse tüm Amerika kıtasında Hollandalılar'ın izleri var. En basit örnek NEW YORK!!! Günümüzün dünya başkentinin ilk ismi NEW AMSTERDAM idi...Hollandalılar tarafında kurulan bir liman kenti olarak yaşamına başlayan şehir, o zamanki en kozmopolit şehir olan Amsterdam'ın adını taşırken, sanki yüzyıllar sonra olacağı dünya özetinin haberini verir gibiydi. İşte dünkü sergiyi gezerken 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyıl boyunca yaşanan bu Altın Çağ'ın görüntüleri, zihnimde bir sürü pencere açıp durdu.
Flaman resmini oldum olası sevmişimdir. Çoğunluğun bayıldığı İtalyan Rönesansı ya da Fransız Empresyonistler gibi klişelerden uzak bir hal bulmuşumdur o tarafta. Haa, lütfen diğerlerine saygısızlık olarak alınmasın bu sözüm. Demek istiyorum ki Monet'yi ya da Renoir'ı herkes sever...Ya da Bellini'nin, Mantegna'nın, Michelangelo'nun önünde herkes düğme ilikler... Caravaggio'ya diyecek hiç bir lafım olamaz, bence resim tarihinin en teatral tabloları onun elinden çıkmıştır ama yine de Flaman resmi dendiğinde gözümde canlanan tablolar beni farklı yerden yakalıyorlar galiba. Ne bulduğumu soracak olursanız, renklerin farklı bir ışıkla kullanımı diyebilirim. Detayların farklı işlenişi diyebilirim. Örnek mi lazım? Alın bakın Vermeer usta ışığı nasıl kullanmış? Jan Steen ve Pieter de Hooch ışığı nereden indirmiş yeryüzüne? Ruisdael nasıl betimlemiş Hollanda'nın uçsuz bucaksız gibi görünen düzlüklerini? Ya da Franz Hals, Gerard Ter Borch? Caravaggio'nun doruğa taşıdığı CHİARO-SCURO tekniğini Flamanlar nasıl bir seviyeye çıkarmışlar? Başta Rembrandt olmak üzere...Kimilerine göre Caravaggio'dan bile daha üstün bir CHIARO-SCURO'cudur Rembrandt...Ben Caravaggio'yu asla değişmem de...Öyle diyenler var... Ya da GENRE tarzını nasıl insanın içine işleyen bir konuma taşımışlar? Yani bir evin taş döşemeli içi ve köşede patates soyan bir kadın ne kadar ilginç ya da etkileyici olabilir ki? Ya da kulağında inci küpesiyle bir pencerenin kenarında, güneşin altın ışığıyla yıkanan aşk mektubunu okuyan genç bir kız ne kadar heyecanlandırabilir ki insanı? Ya da güğümden süt döken bir hiçmetçi? Ama eğer Vermeer'in, Ter Borch'un ya da de Hooch'un elinden çıkmışsa, karşısında büyülenip kalıyorsunuz. Flaman resminin ustaları böyleler işte...Sokağı taşıyorlar tuallerine. Pazar yerlerinde balıkçı kadınlar, fırıncı adamlar, kesiyorlar, paketliyorlar, gülüyorlar, dalga geçiyorlar... Sıradan insanların sıradan hayatları tablolarda ölümsüzleşiyor. Olmadı mı, dünyada eşi benzeri olmayan natürmortlar giriyor devreye. Cam gobletler, Çin'den gelmiş mavi beyaz kıymetli porselenler, istiridyeler, ıstakozlar, yarısı soyulmuş taze yeşil limonlar, keten beyaz masa örtüleri hepsi bir araya gelip, bence olabilecek en muhteşem natürmortları oluşturuyorlar. Başka hiç bir ekolde bu kadar canlı ve çarpıcı kompozisyonlar yok. Ayrıca çiçek vazoları...Aman Allahım!!! Laleler, orkideler, egzotik diyarlardan gemilerle Avrupa'nın kuzeyindeki bu soğuk diyara taşınmış çeçit çeşit çiçekler, deniz kabukları...Bunlar da başka ekollerde böyle resmedilmemişler...Sadece Flaman resminde böyle! İşte bu sebeplerle, dünya müzelerini gezerken ve gezdirirken, Flaman resmine özellikle vurgu yapmaya özen gösteririm ben. Almanya'da, Avusturya'da ve New York'taki sevdiğim ve avucumun içi gibi bildiğim müzelerde, Flamanlar nerededir, bilirim...Onların peşine düşerim ve beraberimdekileri de aynı şevkle o yola düşürürüm. Hele bir müzede Vermeer varsa, görmeden geçilmez, asla! Hepi topu 35 resmi var zaten bilinen, görülmeden olur mu? İşte bu hislerle gittiğim sergiden, büyük keyif alarak ayrıldım dün. Bütün arkadaşlarımı arayıp mutlaka gitmeleri ve görmeleri gerektiğini anlattım. Sergiye adını veren Rembrandt için değil bence...Rembrandt'ın resimlerini pek çok müzede, dolu dolu odalarda sergilenirken zaten görebilirsiniz ama İstanbul, Rembrandt'ın dışında, bizim tarafımızdan daha az bilinen ama Flaman resminin en önemli eserlerini vermiş olan diğer sanatçıları ağırlıyor şu anda. Ter Borch, de Hooch, Jan Steen, Ruisdael...Hepsi şu anda Emirgan'dalar...Gitmezseniz çok şey kaçırırsınız...Gittiğinizde de hiç beklemediğiniz bir dünya açılacak gözlerinizin önüne. Sözüme güvenin: ALTIN ÇAĞ müthişmiş!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder