Dün akşam Bodrum'dan döndüm. Ama ne Bodrum!!! Bahar fışkırmış, tam deli bahar! Hayatımda hiç görmediğim çiçekler kaplamış yamaçları. Papatyalar, sarı çiçekler ve adını bilmediğim kocaman sarı, turuncu, kırmızı başka çiçekler... Her yan yabani otlarla kaplanmış; devasa ölçülerdeki dereotu demetlerine benzeyen eğrelti otları ve yine maalesef adını hiiiiç bilmediğim başka başka insan boyunda otlar. Sadece bu mevsimde büyüyorlar ve sonra, kuruyup gidiyorlar. Bodrum'a eğer sadece yaz tatillerinde giderseniz, bu muhteşem renkleri ve acayip otları görebilmeniz mümkün değil. Ben karar verdim, bundan sonra MART sonunda mutlaka gideceğim Bodrum'a. Hayatımın en güzel ''3 gün''lerinden biriydi bu son 3 gün... Ağaçlar henüz yapraklanmamıştı ama geri kalan her şey yemyeşildi.
Bodrum her zaman güzel bence ama şimdi en güzel zamanlar galiba. Bahar ayları yani... Bodrum'un yüksek sezon dışındaki her hali bence çok güzel aslında. Yani okulların kapanış ve açılışı arasındaki o karambol dönemi saymazsanız, Bodrum hep güzel. Temmuz ve Ağustos ayları, şımarık çocuklar, maganda gençler ve tüketmekten başka hiç bir şey yapmayan çekirdek ailelerle dolup taşıyor her yer. Bir de tabii süper zengin görgüsüzler var ki onlar tam evlere şenlik! Her şeyin fiyatının fahiş olmasının en büyük sebebi bu görgüsüz zenginler. Yani şöyle bir cümle olur mu yaa: Abi, parkçı çocuğa elli lira verdim, kırk takla attı... Yahu arabayı sadece park ettirmek için elli lirayı sen nasıl saçarsın yaa? Ayıp yaa!!! Bu nasıl iş? Ondan sonra benim gibi, bu blogu okuma zahmetine giren sizler gibi parasını çalışarak kazanıp akıllıca harcamaya gayret eden insanlar, adam yerine konulmuyorlar... Hadi ondan geçtim, demek ki bu paraya da bu dandik ortamı /malı/yemeği/içkiyi satarız diyen müesseseler, fiyatlara abanıp duruyorlar, olan yine bize oluyor. Neyse ki biz o dandik yerlerden ve her türlü şeyden hoşlanmıyoruz da, kazıklanmamız yine nispeten daha insani boyutlarda kalıyor. Her halükarda kazıklanıyoruz, o başka! Ben sezon içinde, Bodrum'da da evden dışarı pek çıkmıyorum. Bu daha çok hoşuma gidiyor...
Bodrum'da sonbahar da çok güzel ama ben yine de ilkbaharı tercih ediyorum. İlkbaharda bir iyimser hava var ne de olsa. Yani herkes evini boyatıyor, temizliyor, dükkanında yeni sezon için tadilat yapıyor, restoranlar ve iş yerleri tatlı bir telaş içinde, umut dolu, ekmek paralarını çıkartacakları o üç hadi bilemedin dört ayı bekliyor. Tabiat da umut dolu, her şey canlanıyor. Ölü doğa uyanıyor. Sonbahar öyle değil ama...Evet hava şerbet gibi, deniz ılık ve sakin oluyor ama o umutlu halden eser kalmıyor. Ne de olsa beklenen sezon yaşanmış, bitmiş, kazanılacak her ne vardıysa kazanılmış, satılabilecekler satılmış ve genelde ise umutlar başka bahara kalmış oluyor. Pek az kişi ohh bee, şahane sezondu, umduğumu buldum diyebiliyor. Zaten Eylül başladı mı yazlıkçıların ağırlıklı yaşadıkları yerlerde ve özellikle de yarımadanın kuzeyindeki yerlerde, tesisler birer ikişer kapanıveriyor. Aileler okullara hazırlık için evlerine dönünce, her yere acayip bir sükunet çöküyor. İşte bunu hüzünlü buluyorum. İki hafta önce yer bulamadığın plajlarda bir anda yalnız başına güneşlenmeye başlıyorsun. Tamam biraz abarttım ama yarımadanın kuzeyinde böyle oluyor. Geçen yıl aynen bu durumu yaşadım ben... Küçükbük'te her gün kahvaltımı yapıp, gözlememi yediğim yer, 1 Eylül'de küt diye kapanıverdi mesela... Şaşırdım kaldım... Plajda da vallahi en fazla 30 kişi kalıverdik.
Neyse, uzun lafın kısası...Bahar'da Bodrum inanılmaz oluyor. Ama baharın da bu en taze zamanını kaçırmamak lazım. Mart sonu! Çiçekler müthişşşşş!!!
Gidin!!! Kendinize bir iyilik yapın... Ömrünüz uzayacak!
Bir de not düşelim: Bugün manevi büyükbabam Johann Sebastian Bach'ın doğumgünü... Ruhu şad olsun...
1 yorum:
Baharda Ege kıyıları bir harika oluyor. 5-6 yıl önce bir Ege yolculuğu yapmıştım Nisan ayında, hala tadı damağımda. Birden özlemini hissettim:)
Yorum Gönder