Tatil Dönüşü / 1

Ege'nin en güzel köşelerini gezip dolaştığım bir 10 günün sonunda, İstanbul biraz karmaşık geldi ama olsun, ne gam! İstanbul her dem güzel!
Kapıdağ'a Gidiş
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, İstanbul'dan yola çıktık çıkmasına amma bir türlü varamadık menzile...Bodrum'a yani... Oysa, her tatil özlemi içinde yanıp tutuşan İstanbullu gibi biz de bir an evvel güneye inebilmek için, İDO'nun 08.30 Yenikapı-Bandırma feribotunda yerimizi ayırtmış, sabahın köründe evden çıkmadan önce yolda dinlenecek CDlerimizi bile paketlemiş ve sonunda, enerjik bir şekilde yola çıkmıştık. Her şey Bandırma'da feribottan inip de direksiyonu güneye kırmamızla başladı. Yol arkadaşımdan gelen soru şu oldu: Erdek'te kahvaltı fikrine ne dersin? Ne derim ki? Bayılırım! Gittik tabii ve denize nazır bir kahvaltıyı gövdeye indirdik. Fakat bizim "olayı" tetikleyen de zaten bu durum oldu. Bir kere çıktık ya baştan, bir daha eski halimize dönemedik. Konuşup gülüşerek kahvaltımızı yaparken, "Şu Kapıdağ Yarımadası'nı da hiç bilmiyoruz yaa" diyerek, Bodrum'a yola devam etmeden evvel, "yarımadanın etrafını şöyle bir dönelim bari" dedik. Önce Kyzikos'a uğradık. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin değerli öğrencileri ve hocaları bizleri bilgilendirdiler. Roma dönemine tarihlenen, İmparator Hadrianus 'a adanmış devasa boyutlarda bir tapınak çıkıyor ortaya. Didim'deki Apollon tapınağından daha büyük olduğunu söylediler. O kadar ki, Marmara denizinin o bölgesinde seyreden gemiler, pusulaya bakmaz, tapınağın gökyüzüne uzanan sütunlarını kendilerine kerteriz alırlarmış. Kyzikos'tan devam ederek, yarımadanın batı sahillerini dolaştık. Paşalimanı ve Marmara adalarının da süslediği, bence İzlanda'yı andıran olağanüstü ve epeyce vahşi manzaralar eşliğinde gezindik arabayla. Her virajda durup fotoğraf çekerek tabii ki! Yol arkadaşım müthiş bir fotoğrafçı, bunu belirtmem lazım! Kapıdağ'ın ancak yarısını gezip, artık Bodrum'a yollanalım dediğimizde saat zaten çoktan 17.00 olmuştu! Bir gece önceden çok geç yattığımız için, uykusuzluktan kapanmaya başlayan gözlerimizle boğuşmaya başladığımızda, saat 21.30 olmuş, biz Akhisar Ramiz'de köfteleri ve peynir tatlısını götürmüş, çaylarımızı içerken önümüzdeki uzun yola nasıl devam edeceğimizi kara kara düşünmeye başlamıştık. İşte içimizdeki o saklı bilgelik o anda devreye girdi ve cengaverlik yapmanın kimseye bir şey kazandırmayacağına hükmederek ilk yolculuk gecemizi Akhisar'daki PALM CİTY HOTEL'de geçirmeye karar verdik. Kısaca, sabahın köründen evden çıkıp, en erken saatteki feribota binip, bütün gün de araba kullanıp ancak Akhisar'a ulaşabildik... O akşam anladık ki, bizim Bodrum'a inişimiz epeyce şenlikli olacak!
Gölmarmara-Salihli-Birgi Hattı
Nitekim, ertesi sabah uyandık ama otelden toparlanıp da ayrılmamız yine saat 11.00 civarını buldu. Yol arkadaşım, Birgi ve Ödemiş'i hiç görmediğini ama çok merak ettiğini söyleyince, o bölgeleri iyi bilen biri olarak ben hemen harita üzerinde ufak bir rota çalışması yaptım ve ortaya şu yol çıktı: Akhisar-Gölmarmara-Salihli-Bozdağ-Gölcük-Birgi-Ödemiş-Tire-Selçuk-ve sonrasında herkesin bildiği, Ortaklar'dan sapan klasik Bodrum yolu... Tabii bu kadar yeri sıralayınca sorulacak soru kendini hemencecik gösteriyor: Bodrum'a varabildiniz mi? El Cevap: Tabii ki HAYIRRRR!
Akhisar'dan sonra yaptığımız yol müthişti gerçekten. Klasik Bodrum inişinden sıkılanlara hararetle tavsiye ederim. Evet uzun olmasına uzun ama öyle manzaralardan geçiyorsunuz ki, yolun kendisi başlı başına bir macera ve tatile dönüşüyor. Sonuçta her günü aynı olan bir deniz- güneş-kum tatilinden daha keyifli bir yol önerisi olduğunu sanıyorum bunun... Gölmarmara yolu üzerinde Lidya medeniyetine ait onlarca tümülüs arasından geçiliyor. Durup fotoğraf çekmek için ideal. Tümülüsler, arkeologlardan önce define hırsızlarının ellerine düşmüşler ama yine de ilginç bir görünüm sunuyorlar... Salihli yakınlarında ise Lidya medeniyetine başkentlik yapmış ünlü Sardes kentinin kalıntıları var. Bence en etkileyici kısmı, doğanın kalbine yerleşmiş gibi duran dev Artemis tapınağı... Tuhaf görünümlü tepelerin ve çam ormanlarının arasında bir hayal gibidir adeta...Bahsettiğim rotayı izlemek için Sardes'ten bir iki km uzaklıkta, Bozdağ istikametine sapmak gerekiyor. Yol, Gediz havzasından, tatlı virajlarla, ova manzaralarıyla birlikte yükseliyor. Solunuzda, bütün ovayı görebildiğiniz bir dağ köyünde durup, manzarayı fotoğrafladıktan sonra, zirvelerin arasında kıvrılan yaylalara uzanıyorsunuz. Müthiş tabii... Ova ile yaylalar arasındaki ısı farkı en az 10 derece...Ova sıcaktan kurumuş, yaylalar ise hala yemyeşil! Bozdağ, aynı adlı zirvenin yamaçlarına kurulu, harika bir kasaba ve yol arkadaşımın deyimiyle "çok fotojenik". Bozdağ'dan geçip, Ödemiş istikametine devam ettiğinizde, önce Gölcük 'e uğruyorsunuz. Yani uğramanız gerek! Çünkü etrafı yemyeşil ormanlarla çevrili bir doğa harikası, nefis bir dağ gölü... Akşamüstü çayı, öğleden sonra ya da sabah kahvesi için ideal bir mola yeri... Oradan Birgi'ye devam ediyorsunuz. Birgi, Osmanlı öncesi Beylikler döneminde, Aydınoğulları Beyliği'nin başkentliğini yapmış, gerçekten harika bir Ege kasabası. Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmış olağanüstü camii, adeta çılgına çevirdi bizi. Minberi bir kündekari harikası... Hatta minberin ahşap kapıları 1992'de çalınmış ve seneler sonra bir Sotheby's müzayedesinde bulunup, sonunda yerine iade olmuş. Mihrab, gökyüzü renginde çinilerle süslü, şahaneeee... Köy kahvesinde, çınarın altına oturup bir orta kahve, bir çay, bir koruk suyu ve iki de bardak soğuk su içtik. Hesap istedik, "Bir lira" dediler...Hafif bir şok geçirdik ama çaktırmadık, parayı ödedik, kalktık ama üzerinden 10 gün geçmesine rağmen hala konuşuyoruz... Konakları, camileri, müthiş taş evleri ve mis gibi yeşil doğasıyla Ege'nin en özel köşelerinden biri Birgi ve mutlaka görülmeli... İşin güzel yanlarından biri, kültür turizminin buralara uğruyor olması... Özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında, Türkiye'nin her yerinden meraklılar gelip gidiyor Birgi'ye. Bana kalırsa yakında bir de dizi film çekilir orada ve o zaman iyice medyatik olur kasaba.
Birgi'de kendimizi kaybettik, vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık ve akşam güneş battıktan sonra Bodrum'a gidemeyeceğimiz artık iyice belli oldu. Yol arkadaşımın yaptığı bir telefon konuşması, hayal diyarımın kapılarını ardına kadar açtı ve geceyi geçirmek üzere Doğanbey'e yollandık. Sabah uyanıp perdeyi açtığımda karşımda Büyük Menderes Deltası'nı görmek hayattaki en büyük hayallerimden biriydi, gerçekleşti...Teşekkür ederim yol arkadaşım, hayallerimi gerçek kıldın...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...