Akmanlar Yolda

Hayatta da en sevdiğimiz şey, deli tepme gezmekti. 4 kişilik süpper bir aileydik. Komiktik herşeyden önce. Her birimiz ayrı bir tiptik. Eğlenirdik beraber, hem de çok... Babam hop dedik mi yola düşen bir adamdı, asla üşenmezdi. Bizi en parasız zamanında bile arabasız ve gezmesiz bırakmamıştı. Bir sürü komik, tuhaf, hatıra dolu arabamız oldu. Kırmızı Murat 124- özel kromaj jantlarıyla pırıl pırıl-, beyaz Peogeot 404 -kırmızı suni deri koltuklu- turuncu Skoda - adeta jip muamelesi gören- , Renault Broadway - içlerinde en "normal" olanı-, bir Volkswagen minibüs -yarım yamalak hatırladığım- , bir de komik turuncu vosvos -tospağa dediklerimizden- Başka arabalarımız da oldu ama ben hatırlamıyorum.
İşte bu turuncu vosvosomuzla bir gün yola düştük. Maksat Karadeniz sahillerine vurup, Sinop senin, Samsun benim gezmek... Alabileceğimiz en az eşyayı arabamıza yükleyip yola çıkmış olduğumuzu hatırlıyorum. Kişi başına iki-üç tişört, iki pantolon/bermuda... Fazlasını alırsak araba yürüyemezdi zaten, küçücük motoru ancak o kadarına yetiyordu.
Gittik gittik ve geldik, iç bölgelerle sahil şeridini ayıran, denize paralel meşhur sıradağlar silsilesine... Çık çık bitmiyor... Bundan sonra olanları şöyle anlatabilirim:
Bizim turuncu tospağa öksürüp tıksırmaya başlıyor. Gücü ne ki? Ve arabanın harareti yükselmeye başlıyor. 2 km. gidiyoruz, arabadan buharlar yükseliyor. Haydaa, durup durup kaputu açıyoruz ve babam habire karbüratöre su takviyesi yapıyor. 2 km. daha gidiyoruz, yine aynı terane. Böyle böyle yaklaşık bir 15 km. falan tırmanıyoruz ama ne fayda... Tospağa yürümüyor... Hararet son kerteye dayanmış, yandık yanıyoruz... Ama gezmemiz de lazım! - hiç bir şey gezmemizden alıkoyamazdı bizi-...
Babam ciddi bir ifadeyle arabadan iniyor. İki dakika düşünüyor... Zihni Sinir projelerinden biri geliyor aklına. Ve bagajı açıyor. Yoldan satın alıp da bagaja yüklediğimiz dev boyutlardaki karpuzu çıkarıyor ve ciddiyetle ikiye kesiveriyor tam ortasından. Bir yarısını torbaya sarıp bagaja geri yüklüyor, diğer yarısını ise, kapak gibi ters çevirip, ısınmış motorun üzerine geçiriveriyor. Biz şaşkın, o muzip... Hadi diyor, yola devam... Ve bizim aile yeniden yola dönüyor. Arkadaki motor kaputu açık ve bir telle tutturulmuş ki şak diye düşüp kapanmasın. İçinde ise, kocaman bir karpuz, motorun üzerine yatırılmış. Motorun düşmek bilmeyen harareti, yavaş yavaş süzülen karpuz suları sayesinde, inmeye başlıyor. Yanımızdan tonlarca yük altında ezilen kamyonlar geçiyor ve hepsi bizi solluyorlar. Sollarken de şaşkın şaşkın bize baktıklarını hala bugün, tıpkı dün olmuş gibi hatırlıyorum. Kimi geçerken kornaya asılıp, bizi selamlıyor.
Biz ise, gezmeye ara vermeden, "açık kaput ve motor üstü karpuz" yöntemiyle Sinop'a iniyoruz.

1 yorum:

Aksigibi dedi ki...

Şu baban var ya elleri öpülesi adammış. Kendime de benzettim biraz. Ha diyince yollara atılması nedeniyle :)
Ayrıca kendisine yüzyılın Zihni Sinir 'i ödülünü ben kendi adıma verdim gitti.
:)

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...