Mücevher kutusuna kapatılmak böyle bir şey olmalı! Başımı çevirdiğim her yönde, bir güzellik var ama herhalde en güzeli tavan süslemeleri...Toz pembeler, altın renkleri ve uçuk yeşiller... Güzel uçucu kadın figürleri, melek gibiler. Bütün duvarlar maun kaplı. Yumuşak sarı ışıklar yansıyor oradan. Uzun bir resepsiyon/kabul bankosu var. Herhalde 15 kişi bir anda hizmet veriyor. Hala öyle mi bilmiyorum ama 1800 odası varmış ama bunların bir kısmı artık residence şeklinde işliyor. Ağırbaşlı, şık, Pera Palas kılıklı. Oldum olası sevmişimdir tarihi otelleri, burası da New York'un tarihinde İMZA yerlerden. Eminim ki, daha yeni ve daha modern oteller vardır ama ben elli kez de gelsem, elli kez de burada kalırdım yine. Hepsi birbirinin aynı modern minimalist oteller bana göre değil. Karşı değilim ama bütçem elverdiği her zaman tarihin sayfalarını bizzat yazmış otellerde konaklamayı tercih ederim.
New York'da dün akşam kar başladı. Şu anda dışarıda yaklaşık 40 cm kar var. Sokaklar henüz boş zira gün daha ışımadı bile. Trafik başlamadı. Sabah 05.00 de uyandım, yatakta biraz döndüm durdum hemen kalkmayayım ve hatta yeniden uykuya dalayım diye ama olmadı. Saat 05.30 da fırladım lobiye indim. Henüz müşteriler yoktu etrafta ve elektrikli süpürgelerin homurtusu kaplamıştı ortalığı. Bir köşede oturup saatin 06.00 olmasını bekledim. Otelin Park Avenue girişinde Starbucks var, saat 06.00da açılıyor. Bu sabah ilk müşterisi bendim anlayacağınız. Kahvemi alıp lobiye döndüm, biilgisayarımı açtım ve biraz çalışmaya başladım. Oradan buradan derken vakit geçti ve açılış hazırlıklarının sürdüğü kahvaltı salonundan bir garson bir fincan sıcak çay getirdi bana. Bu da makbule geçti açıkçası.
New York'u nasıl tarif edeceğimi düşünüyorum iki gündür. Doğru kelimeyi henüz bulamadım. Güzel desem güzel kesinlikle değil! Yani Viyana güzel bir şehir, Paris de öyle. Hele İstanbul dünyanın en güzel şehri her şeye rağmen ama New York güzel mi? Valla bence değil! Ama güzel değilse, çirkin mi diyeceğiz? Hani her şeyin zıddıyla var olduğunu savunan dualite üzerinden gideceksek öyle ama çirkin de değil ki mübarek! İşte tam bu noktada kilitleniyorum ve hala düşünüyorum doğru sıfat nedir diye...İlk sözlerim şunlar oldu: İnanılmaz bir enerjisi var! JFK havalimanından çıkıp da şehre yaklaşırken ufukta beliren gökdelenlerin silüeti son derece çarpıcı ve insana tuhaf bir ufaklık duygusu veriyor. Sonra sokaklarda, caddelerde dolanırken aynı gökdelenlerin arasında kendinizi iyice ufalmış hissediyorsunuz. Sevmeyene klastrofobik hatta ama ben böyle hissetmedim. Nedeni galiba sokakların enerjisi. Bence müthişşşşş!!!
Aslında öyle çok büyük bir yer değil. Tabii Manhattan'dan bahsediyorum. 4km genişliğinde ve 20 km uzunluğunda kabaca. Yeşil alan yok denecek kadar az ama tabii ki ortada New Yorkluların gözleri gibi baktıkları Central Park var. Bugün çok kar var, herhalde bembeyazdır şimdi. Tabii arada ufak parklar,yeşil alanlar da var ve New Yorklular bayılıyorlar onlara.
Dün epeyce yürüdük soğuğa rağmen: Meşhur 5. Cadde, Wall Street, İkiz Kulelerin boşluğu Ground Zero, Park Avenue, Grand Central Station. Akşam taptığımız şef Anthony Bourdain'in önerilerinden, istasyonun içindeki Oyster Bar'da akşam yemeği. Nefisti nefisss! İstiridye, bebek kalamar, Maine istakozu ve deniz tarağı! Ayıptır söylemesi ama kusura bakmayın nefisti... Ve ortam son derece tipikti. Abartısız,kırmızı kareli örtüler, ışıklı tonozlar ve kalabalık. Ben çok hoşlandım.
Dün sabah kahvaltısına Cafe Lalo'ya gittik. Batı 83. Cadde... Meşhur sayabiliriz zira Meg Ryan ve Tom Hanks'in oynadıkları You've Got Mail filmindeki kafe... Çok sevimli bir yer, tatlılarına yer kalmadı ama kahvaltı için yediklerim beni memnun etti. Beni yediklerimin tadı kadar yediğim yerin kendi de çok ilgilendiriyor. Anısı olan bir yerler olursa, süper mutlu oluyorum.
Bugün müzeler günü yapacağım. Metropolitan ve National History düşünüyorum. Aralarında da Central Park var... Yürümek için... Hava karlı demiştim ya, aslında bir de kartopu molası olabilir Pürlen'le...
Şimdilik bu kadar.
Bir de güzel kahvaltı yapayım şimdi.
Şimdilik bu kadar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...
Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...
-
Daha önce yazmış olduğum yazılara bir göz atınca, Avrupa’daki en çok sevdiğim kentlerden biri olan Salzburg hakkında müzik ve sanat...
-
Avrupa’daki en sevdiğim başkentlerden biridir Viyana. Sık sık yolum düştüğü için de pek mutlu olurum. Geçtiğimiz günlerde yine bir g...
-
Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...
1 yorum:
friends ve sex & the city için de gez kuzu...
Yorum Gönder