Döndüm ama New York'u nasıl tarif edeceğimi hala bulamadım. Ben de aramayı bıraktım artık...
Son iki günde neler yaptım?
- Bir kez daha Metropolitan Museum'a gittim ve çıkışta gaza gelip üye oldum. Bu büyük müzenin, bu görkemli ve tıkır tıkır işleyen kurumun, dünyanın en kapsamlı sanat mabedinin bir parçası olma fikri sarhoş etti beni ve dayanamadım. Artık 4. kattaki sadece üyelerin gidebildiği restorana girme hakkım da var. Çok havalıyım yani!
- Central Park'ta uzun uzun yürüdüm. İnsana tuhaf bir duygu veriyor orası. Etrafınız dev binalarla çevrili, dünyanın en enerjik kentindesiniz ama etrafınızda sincaplar, çeşit çeşit kuşlar ve küçük havuzda foklar var. İnsan New York'da olduğuna inanamıyor.
- Anthony Bourdain tavsiyesi bir restoranda akşam yemeği yedim. Pürlen'in fikriydi tabii ki: BLUE RİBBON 97, Sullivan Street SOHO... Müthişti! Menüde ne kadar tuhaf isimli şey varsa istedik: Dana iliği, sığır kuyruğu marmeladı ve koç yumurtası bunlardan bazılarıydı. Bayıldımmm! Pürlen kendinden geçti zaten. Bir de favorim vardı o akşam: Su teresi yatağında kızarmış istiridye. Gelsin kilolar!
- Edward Hopper'ın tablolarıyla tanıştım sonunda. Şehir yalnızlıklarını, otel lobilerinin anonim tiplerini, insanı yiyip bitiren modern hayatın tüm tekinsiz havasını tuale aktarmış. Uzun zamandır peşindeydim. Sonunda tanıştım.
- MOMA'da New York NEW YORKL'U SOYUT DIŞAVURUMCULAR/ ABSTRACT EXPRESSİONİSTS NEW YORK sergisi vardı. Doyamadım açıkçası! Öğrenecek ne çok şey var! Jackson Pollock, Mark Rothko ve Barnett Newman'ın işlerine vuruldum.
- Klasiklerden Cezanne'a gittikçe daha fazla bağlanmaya başladığımı fark ediyorum. Ağaçlarına bayılıyorum ve natürmortlarını zaman geçtikçe daha fazla beğenmeye başladım.
- Barnes & Noble'ın Union Square'deki dükkanında 4 saat dolandım. Şahane kitaplar aldım.
- Son sabah aslında Seattle'da yaşayan bir lise arkadaşımla buluşup, KATZ'S DELİ'de kahvaltıya gittim. Arkadaşım pilot ve çok nadiren New York'ta stopover'ı vardır. Tamamen facebook sayesinde ayarlama yaptık ve buluştuk. KATZ'S DELİ'deki Equador'lu garson kadın beni bir daha karşısında görünce şaşırdı. Ayrılırken sarmaş dolaş olmuştuk bile kendisiyle. Nisan'da görüşürüz dedim, beklerim dedi...
Velhasıl, Amerika günlerim heyecanlı, hareketli ve soğukla geçti. İyi ki gitmişiz, 2011'in ilk hediyesi oldu bana. Umarım aynı şekilde devam eder bu yıl...
Şimdi Nisan ayını iple çekiyorum. Deli şehir New York'a kavuşmak için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder