Hastalık Durumları

Vee tam da Shantaram'lık bir durum oldu ve ben Güney Hindistan'a gidemedim. Tura bir gün kala, ateşim 39.5'a fırladı. İlaç aldığım halde düşmedi. Bunun üzerine sabah kendimi Amerikan Hastanesi'ne attım. Serum takıldı, ateş düştü. Bana bakan doktor net konuştu: Gidemezsin!!! Bu kadar yüksek ateşe neyin sebep olduğunu bilmiyoruz. Gidersen zatürreye çevirir. En az beş gün yatacaksın. Eğer evde yatacaksan çıkmana izin veririm yoksa burada yatacaksın! Beynimden vurulmuşa döndüm. Güney Hindistan'a Faruk Bey'le gitme şansımı tepmek zorunda kaldım ve tıpış tıpış eve geldim. Ateşim yine fırladı ve iki gün boyunca 39'larda seyretti. İşte o ateşin yarattığı inanılmaz yorgunluğu hala atabilmiş değilim. Evdeyim. Yaptığım en fazla hareket yatak odasından salondaki üçlü kanepeye kadar yürümek. Bunu yaptığımda bile nefes nefese kalıyorum.
Son haftalarda üst üste olaylar yaşadım. Önce İtalya'da çantamın çalınması ve acentanın tur avansı da dahil olmak üzere para, opera biletleri, pasaportum, nüfus cüzdanım ve kredi kartlarım gibi herşeyimin gitmesi, ardından bir koşu Ankara'ya gidip, bir günde pasaport çıkarma macerası -ki beni tüketti- , sonra bu beklenmedik hastalık ve Güney Hindistan'a gidememek... Biraz fazla geldi üst üste...
Bir şeyler oluyor yine galiba. Yıldızlarda bir hareketlilik var herhalde. İnşallah en kötüsü geçmiş, bitmiştir.
Bu hastalık günlerimde evde kalınca, ilk günlerde hiç bir şey yapamadım. İnternete girip mail kontrolü bile yapacak gücüm yoktu. Konsantrasyonumu toparlayamadığım için, kitap da okuyamıyordum. TV'nin karşısında aptal aptal uzanıp, her türlü saçma Sit Com'u izledim. Aldığım ilaçlar uyku yapıyordu, bol bol uyukladım. Nuriye Hanım tam bir anne şefkatiyle şımarttı beni. Hayatımda hiç içmediğim miktarda su içtim. Baş ağrım hiç ama hiç geçmedi. Hala devam ediyor. Bakalım daha ne kadar sürecek?
Bu arada nefis bir içecek tarifi: Ihlamur, çubuk tarçın, gül, elma kabuğu, limon parçaları...Güzelce demleyin. Süzüp için. Sıcak hatta oda sıcaklığında bile içilebiliyor. Durup durup bunu içtim. Normal çayı istemedi vücudum nedense...Oysa hayattaki en büyük dualarımda biri "Allahım beni çaysız bırakma"dır. Buna rağmen bu sefer içemedim. İstemedi bünye...
Şimdi Shantaram'ı okumaya devam ediyorum. 900'e sayfaya yakın kitap, öyle hop diye bitmiyor tabii ki. Arada Elif Şafak'ın FİRARPEREST'ini okudum bitirdim. Sanırım gazetelere yazdıklarını toplamış bir kitapta. Deneme tadında...Zaten oldum olası deneme severim...Bir çırpıda okudum ve yine Elif Şafak'ı ÇOK KISKANDIM. Kim ne derse desin, ben bu kadını yetenekli buluyorum. Dili kullanma tarzı hoşuma gidiyor. Evet, Osmanlıca hayranı ve evet, cemaat destekli. Evet, DİŞİ ORHAN PAMUK olmak istiyor. Evet, polemiklerle besleniyor. Hepsini biliyorum ama bunlar onu beğenmeme mani olmuyor. Kocasına gıcık oluyorum, önüne serilen imkanları kıskanıyorum, güzelliği neredeyse içimi acıtıyor. Ama yine de okurken "Vay anasınıi ne güzel yazmış" demekten başka şey gelmiyor elimden. Aşk nefret ilişkisi benimkisi. Yeni romanını da heyecanla bekliyorum açıkçası. Bakalım, ne zaman çıkacak?
Neyse, okumayı sürdürdüğüm bir başka ilginç kitap ise FOOD ENERGETİCS. Yiyeceklerin ruhsal, duygusal ve besleyici güçleri hakkında yazılmış kapsamlı bir çalışma. Okurken hem çok büyük keyif alıyorum hem de bir çok şey öğreniyorum. Ne mutlu!
Şimdilik bu kadar. Bakalım daha kaç gün evdeyim?

1 yorum:

Melih Anık dedi ki...

Geçmiş olsun...Sevgiler...
Fügen-Melih

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...