Hastalık Durumları - Bölüm II

Biraz yazı dizisi gibi olacak ama hastalık devam ediyor ve ilk günlerdeki yüksek ateş artık geçmiş olsa da hala hayata dönüş operasyonu yapabilmiş değilim. Evde mıyıl mıyıl oturuyorum. Pazartesi sabahı, günlerdir geçmeyen başımın ağrısı artık canıma tak edince, son blog yazımdan hemen sonra, hastaneyi arayıp, ilk müsait kulak-burun-boğaz doktorundan randevu aldım. Saat 10.00da doktorun karşısında oturmuş, haftanın özetini veriyordum.
Neyse, 39.5 ateşi yapan "durum" ortadan kalkmış ama ardında yeni bir "durum" bırakmıştı: SİNÜZİT! Eveeeettt!!! Gözlerimin arkası ile boğazımın başladığı yere kadar olan o boşluk nahiye, bende boş değil! Kafamı salladığımda dünyam dalgalanıyor, öyle anlatayım! Şimdi yeni bir antibiyotik tedavisi ile, 14 gün içinde, bu doluluğun yokolacağını umuyoruz.
Evde hayat aslında güzel, kanepe-koltuk-yatak üçgeninde oldukça yatay bir düzlemde yaşıyorum. HİÇ şikayetçi değilim. Zaten üzerimdeki inanılmaz yorgunluk hala geçmiş değil. Sanki haftalardır taş taşımışım da, Çin Seddi'ni inşa etmişim gibi bir haldeyim. Salondan mutfağa geçerken nefes nefese kalıyorum HALA! Pazartesi sabahı doktorun verdiği yeni ilaçların arasında, bir de durumuma uygun nitelikte ağrı kesici olduğundan, artık başım ağrımıyor. Bu iyi bir şey, çünkü artık kitaplarımı çok daha rahat okuyabiliyorum. Belki yarından itibaren, ders bile çalışabilirim. Şubat ayındaki Rajastan turunun notlarını hazırlayabilirim mesela. Bu arada Shantaram bitti bitiyor. Bugünlerde İdefix'ten ısmarladıklarım da gelir herhalde. Okumakta olduğum diğer kitap Food Energetics, müthiş bir araştırma kitabı. Yiyeceklerin ruhsal-duygusal-besleyici özelliklerini anlatıyor. HIZLI ya da YAVAŞ yiyecekler diye bir ayrım olduğunu biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum ama şimdi biliyorum ve eğer bunların dengesini tutturamazsam ben de hızlı ya da yavaş olmaya eğilimli olurmuşum; bunu da öğrendim:))Hep aynı tür yiyecekleri bedenine alan, alıştığı modelin dışına çıkmayan veya fanatik vejetaryan-vegan-frutaryan- çiğ gıdacı takılanların eninde sonunda dengeyi yitirip, nasıl çamurlara saplandığını anlatıyor. Dengeli Beslenme denen şeyin, sadece kaloriler, yağ oranları, şu kadar sodyum, bu kadar potasyum v.s gibi sayılara dökülen değerler olmadığını ve hatta aslında bunların dışındaki boyutun daha önemli olduğunu söylüyor. İnsanların yemek seçimlerine bakarak, neredeyse kişiliklerini okuyor. Meraklısına hitap edecek türde, bence kayda değer bir başvuru kitabı... Tabii bir de işin eski zaman bilgeliği kısmı var ki, beni en çok heyecanlandıran kısmı o. Daha henüz oralara gelmedim, bakalım kadim öğretiler ne diyor bu konuda? Bu arada konu ilginizi çekerse kitabın yazarının sitesine tıklayın: www.stevegagne.com
Evde olmak güzel, okumak güzel, yazmak güzel... Bir de kitabımı toparlayabilirsem, nefis olur ama bende bir tembellik, bir yaydırmaca... Neyse, her şey zamanında! Şimdi dinlenme ve hücrelerimi yenileme zamanı. Yorgun bedenimi serme zamanı... Paul Lafargue'a selam olsun: TEMBELLİK HAKKI'mı kullanma zamanı...

1 yorum:

Nrhn dedi ki...

Çook geçmiş olsun... Sizi keyifle ve merakla takip ediyorum 10 günde 3 yazı süper ama hastalık üzücü..

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...