Doğumgünümün Ardından


Valla öyle uzun ve süslü sözlere gerek yok: Dün benim doğumgünümdü. Geldi ve geçti...Facebook üzerinden pek çok dostum ve arkadaşım iyi dileklerini yolladılar, bazı çok yakın dostlarım - onlar kendilerini iyi bilirler- telefon açıp en detone sesleriyle "Happy Birthday To You" şarkısını söylediler. Akşamında da can dostlarımla birlikte "süpper şahane" bir yemek yedik. Daha ne olsun?

Dün akşam ve gün boyu bunlar olurken, kafamın bir köşesi sürekli olarak hayatı anlamlı kılan şeylerle ilgiliydi. Bence hayatı anlamlı kılan şeylerden en önemlisi, dostlarla birlikte yaşanan bu özel zamanlar. Geçen haftalarda hastalanıp evde kaldığımda, bunları düşünecek zamanım da oldu. Hayatımın sürekli bir koşturmaca içinde geçtiğini farkettim. Evet, yaşadığım hayatı çok seviyorum, özellikle işimi çok seviyorum ama arada bana ve "gerçek" hayata kalan zaman o kadar sınırlı oluyor ki, biraz o gerçekliği ıskalıyormuşum gibi hissediyorum.

İnsan değişiyor. Hiç bir şey aynı kalmıyor. Hep dediğim gibi her saniye moleküllerimiz değişiyor, nasıl değişmeyelim ki? Büyüyoruz, bir sürü şey yaşıyoruz, hayatın akışı içinde kimi zaman kuvvetli akıntılar bizi oradan oraya sürükleyiveriyor. Karşı koymak istesek de değişim kaçınılmaz oluyor. Galiba ben de büyüdüm ve değiştim. Artık yaşamdan istediklerim, bundan dört beş sene önce istediklerim değil, farkındayım... Şu anda en çok ihtiyaç duyduğum şey dinginlik! Dümdüz bir deniz olsun istiyorum hayatım. İçim de dümdüz olsun ve ben cam gibi yüzeyde kendi yansımamı seyredeyim istiyorum. Kendime ayna olmak istiyorum. İçime dönmek ve orada kalmak istiyorum.

Memleketin hay huyu çok yoruyor beni. CHP kongresi bile yordu beni, düşünün gerisini... TVde haberleri seyrettiğim zaman yoruluyorum. Başta başbakanımız olmak üzere bütün politikacılar orada ve hepsi de kocaman seslerle birbirlerine laf atıp duruyorlar. Seviye İLKOKUL!!! Tartışma ve açık oturumları seyretmiyorum. Diziler zaten berbat!!! Senelerdir seyretmiyorum... Züppelikten değil, yoruluyorum... Hep bir entrika, hep bir ağlama, feryat figan... İçim kaldırmıyor.

Bir hayalim var: Kathmandu yakınlarındaki manastırıma gidip, haftalık sessizlik meditasyonlarına katılmak! Ne zaman yapabileceğimi bilmiyorum ama gerçekten bu hayal beni ayakta tutuyor son zamanlarda.

Yine de hayatımda şahane şeyler olmuyor değil. Geçen hafta yıllardır görmediğim iki dostumu yeniden buldum. Bütün ortaokul ve lise yıllarımı birlikte yaşadığım iki özel kadın hayatıma yeniden girdiler. Merkür'ün terste olduğu zaman sıkça olur böyle şeyler. Eski dostlardan haber alırsınız, karşılaşırsınız...Ama bu seferki resmen hayatımın orta yerine bomba gibi düştü. Nefis oldu nefis!

Neyse, konunun en başına dönecek olursam, dün doğumgünümdü. Kırklı yaşlarım da birer birer geçiyorlar. Otuzlu yaşlarımın nasıl geçtiğini hiç anlayamamıştım ve kırk yaşına girdiğimde şöyle demiştim: KIRKLI YAŞLARIM BÖYLE OLMAYACAK! Henüz tam anlamıyla başaramadım ama doğru yolda olduğumu biliyorum:))

Hoşgeldin 43:))

2 yorum:

Handan dedi ki...

Yaşasın kırklı yaşlar :D

Nice güzel senelere, mutlulukla, huzurla, sevgiyle...

belgesel2010seval dedi ki...

GEÇ BİR KUTLAMA AMA, SENİDE GEÇ TANIDIM BEN ZATEN 40 LI YAŞLARINDA BÖYLESİ KEYİFLİ BİRİNİN DAHA İLERKİ YAŞLARINI HAYAL ETMEK BİLE HOŞ İYİKİ VARSIN, İYİKİ SENİ TANIDIM SEVGİYLE ,SEVDİKLERİNLE MUTLU YILLAR...

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...