29 Ekim hafta sonunda Berlin ve Dresden kentlerinde kısacık bir kaçamak gerçekleştirdik. Nasıl özlemişim ikisini de anlatamam...
Berlin her zamanki gibi vakur ve ihtişamlıydı. Aradan sadece 11 ay geçmiş olmasına rağmen, en son gittiğimden beri sanki şehir daha da güzelleşmiş. Gittikçe ısınıyor, gittikçe ışıldıyor ve beni her seferinde büyülüyor Berlin. Ama turun benim için en özel kısmı, Dresden'de kaldığımız akşam yaptığım ufak bir keyif molası oldu: Dresden Filarmoni Orkestrası'yla başbaşa bir gece! Estonyalı besteci Arvo Part'ın son derece ilginç bir parçasını sundular: FRATRES for Violin and String Orchestra... Eğer bir konserde canlı dinlemesem, başka şekilde aklıma gelip de dinleyebileceğim türde bir parça değil açıkçası, amma ve lakin, konser sırasında böyle sıradışı müzik parçalarını dinlemek, insanın ufkunu açıyor. Mesela şimdi evde o CD olsa -ki şu anda saat 01.20- koyardım CDçalara ve dinlerdim... Evet belki melodisi beni gevşetmezdi ama en azından eskisi kadar germezdi de... Lütfen internette bulursanız bir kere dinleyin. Arvo Part, öyle bizdeki konser salonlarına taşınacak tarzda müzik yapmıyor dolayısıyla ancak "ararsanız" bulursunuz. Bizdeki konserlerde değil Arvo Part, Şostakoviç'i bile zor dinliyoruz. İstanbul'da genellikle kulağa hoş gelen melodileriyle, tanıdık konçertolar veya senfonilerle dolu programlar hazırlanıyor ki bu uzun vadede kendini tekrardan öteye gitmiyor. Hani atonal? Hani -mesela-Schönberg? Her sene Beethoven 9.Senfoni dinlenmez ki! Dikkat ediyorum İstanbul'daki büyük orkestralarımız, birbirlerine benzeyen konser programları yapmaktan vazgeçemiyorlar. Biliyorum ki Türkiye'nin kültürel ortamında buna bile şükretmemiz gerekiyor ama gönlümden geçenleri de saklayacak değilim. Mesela İDSO, İstanbul'un devlet orkestrası olarak, her ay, hadi her iki ayda bir, sıradışı konserler adı altında, az icra edilen, dinleyicinin sınırlarını zorlayıcı konserler verse...Meraklısı bu konserleri takip etse... Hoş kadın şefimiz Sera Tokay'ın kurduğu oda filarmoni orkestrası, bu ihtiyaca yönelik çalışmalar yapmıyor değil ama yeterli değil. Senede sadece iki konser yetmez... Keşke daha da çok olsa...Kulaklarımız daha çok Stravinsky, Schönberg, Arvo Part, Ligeti duysa... Keşke...Keşke...
Dresden'deki ikinci parça Rachmaninoff'dan 2. Senfoni'ydi... İlk defa tamamını canlı olarak dinledim ve tek kelimeyle bayıldım. Görkemli ve göğüs kabartan bir melodi... Duygulu, romantik ve sürükleyici...
Konsere yalnız gittim, kimseyi benimle gelmek için kandıramadım. Dresden'de 1960'ların sonunda, "komünist mimari" felsefesinde inşa edilmiş kültür sarayının aynen muhafaza edilmesi, restore edilerek yenilenmesi ve şehrin gözbebeği orkestrasına ev sahipliği yapmaya devam etmesi içimi burktu. 2010 Avrupa kültür başkenti güzel şehrimi düşündüm ve aklıma geldi: HANİ BENİM KONSER SALONUM? Bir sürü salonumuz var ama GERÇEK bir konser salonumuz YOK!!! Kültür bakanımız Ertuğrul Günay Bey, AKM'nin 2009 sonbaharında açılacağı konusunda kişisel garantisini vermişti. Sene 2010 ve sonbahar bitmek üzere...AKM'de tık yok! Ertuğrul Günay hala yerinde... Garantisi kendinden menkul!!!
Gel de ağlama!!!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...
Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...
-
Daha önce yazmış olduğum yazılara bir göz atınca, Avrupa’daki en çok sevdiğim kentlerden biri olan Salzburg hakkında müzik ve sanat...
-
Avrupa’daki en sevdiğim başkentlerden biridir Viyana. Sık sık yolum düştüğü için de pek mutlu olurum. Geçtiğimiz günlerde yine bir g...
-
Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder