Sonbahar mı? Bilemedim...

Sonbaharı seviyorum sevmesine de bu kadar sıcak bir sonbahar ürkütüyor beni. Geçen haftalarda Almanya'daydım ve kuzeyin, kızıl sarı renklere uyan o serin havasında, içimi mevsimin hüznü doldurdu, hoşuma gitti. Sonra geçen hafta sonu Milano'ya uğradım kısacık. Orada da, mevsim normallerinin üstünde bir hava karşıladı beni. son gün biraz yağmur yağdı da serinledi etraf. Eh işte! Tam istediğim sonbahar değil ama yine de fena sayılmaz. Şimdi ise evdeyim, Asya'ya dönmeme sadece bir gün kaldı ve ben burada hala sonbahar yaşayamadım. Hava sıcak, hatta neredeyse yapış yapış. Nasıl bir şeydir bu yaa? Pastırma yazı falan değil, düpedüz mevsim kayması! dün gazetede MET-ÜST şöyle demiş: Son günlerde en iyi muhalefeti havalar yapıyor diye...BAYILDIM! Şu anda pencereden sızan güneş ışığının ortasında resmen terliyorum!

Havadan yakınan yaşlı, dırdırcı kadınlara döndüm ama kusura bakmasın kimse! Son zamanlarda kendimle ilgili yaptığım bir takım çalışmalarda, bu mevsim kaymalarına fena halde takıldığım ortaya çıktı. Şaşırdım mı? Hayır! Benim gibi yazlık-kışlık kıyafet ayrımı yapmayıp, her mevsim her kıyafeti giyebileceği bir yerlere uçan biriyseniz, uzun vadede bir yerlerde bir vida oynamaya başlıyor. Mevsimlerin döngüsüne uygun yaşamak çok önemli aslında. Doğduğun coğrafyadaki tabii!!! Yoksa bir eskimonun ya da tropikal bir bölge insanının aynı mevsim döngülerinden bahsedemeyeceği ortada...Ben nasıl bir yerde doğdum? 4 mevsimin yaşanabildiği şanslı bir coğrafyada! Döngü nasıldır peki? İlkbahar'la tabiat uyanır, canlanır, Yaz gelince herşey fışkırmış ve olgunlaşmıştır, Sonbahar geldiğinde tempo yavaşlamaya başlar ve yapraklar yavaş yavaş dökülür, hasat biter, Kış geldiğinde de tabiat kendini dinlenmeye çeker ki yeniden canlanabilsin...İşte bu benim doğduğum coğrafyanın doğal döngüsü... Oysa biz ne yapıyoruz? Yaprakların dökülmeye başladığı sonbahar mevsiminde okulları açıyoruz, yeni projelere başlıyoruz. Kış geldiğinde tabiat uyurken deliler gibi çalışıyoruz. İlkbahar geldiğinde kışın dinlenemediğimiz için bahar yorgunluğu diye inim inim inliyoruz. En olgun mevsimimizde de deniz kenarına inip, yan gelip yatıyoruz. Okulları kapatıp çocukları da kendimize benzetiyoruz. Doğa bunu yapmıyor. Doğa kışın kendini nadasa çekiyor. Hayvanlar kış uykusuna yatıyor. Ağaçlar yapraklarını döküp dinleniyor. Tabiatta bir tek biz insanlar kışın vites büyütüyoruz. Oldu mu şimdi o zaman? Oldu gibi dursa da olmuyor işte! Dedim ya, uzun vadede vidalar gevşiyor, tıkırtı yapmaya başlıyorsunuz. Ben başladım vallahi ne yalan söyleyeyim?
Yine de dün adada nefis bir gün yaşadım. Hava limonata gibiydi. Dostlarla nefis yürüyüşler ve adanın en güzel, en kişilikli evlerinden birinde, nefis bir bahçe içindeki şahane bir Art Nouveau köşkün gölgesinde, çam ağaçları arasından denizi seyrederek, harika bir öğleden sonra ve akşamüzeri geçirdim. Havaya söyleyecek tek kelimem olamazdı, olmadı da zaten!
Bu akşam Bangkok'a gidiyorum. İki haftaya yakın bir süre, Tayland ve Myanmar hattında olacağım. En özlediğim coğrafyaların başında geliyor Hindiçini...Aung San Suu Kyi'yi de serbest bıraktılar Myanmar'da. Bakalım durum nedir, bir kolaçan edelim! Oralardan da bildiririm...
İyi Bayramlar...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...