Konserler...Soli Deo Gloria !

Hava sonunda düzeldi ve pırıl pırıl bir güneş açtı... Şehrin renkleri daha parlak artık ve her köşeden sihirli notalar yükseliyor. Sokaklarda insanlar dans ediyorlar. Her köşebaşını biri kapmış, hünerlerini sergiliyor: Keman, flüt, gitar... Hiçbir şey yapmadan sadece sokaklarda yürünse bile, festival havasına giriliyor. Ben zaten dünden hazırım ya, neredeyse ağlayacağım mutluluktan! Leipzig "Harika Bahar" ı yakalamış ve bugün, nihayet ben de tuttum ucundan.
Üç gündür buradayım ve gezimin ana teması "MÜZİK" . BACH'ın adını gururla taşıyan harika bir müzik festivali için, Cuma günü geldim ve aynı günün akşamı, kendimi BACH'ın kilisesinde, Mendessohn'un "ELİAS" oratoryosunda buldum. Şef Leon Botstein yönetiminde Kudüs Senfoni Orkestrası ve Berlin Ersnt Senff Korosu, olağanüstü bir konser verdiler BACH'ın Thomas Kilisesi'nde. Ben de en sevdiğim yerden seyrettim yine. Sağ yamacımda koro, orkestra ve kilisenin kendi meşhur THOMANER çocuk korosunun iki üyesi vardı. Çocuklarla ahbap olup, bir de imzalarını aldım:)) Gelecekte ünlenecekler bu ufaklıklar eminim. En sevdiğim olay ise, kilisenin KANTOR'uyla selamlaşmamız oldu. Adam galiba artık tanıyor beni:)) İki sene önce, bir başka konserden sonra, gaza gelip, adamı kucaklamaya kalkmıştım da...
Dün akşam ise, Lepzig kentinin ünlü GEWANDHAUS orkestrasını, şef Andre Previn yönetiminde, Mozart'ın 29. , 39. , ve 40. senfonilerinde dinledim. Zevkten dört köşe olmuş, ağzım kulaklarımda izledim her saniyesini nefessiz. Bir de yanımda ennnn sevdiğim, portakallı çikolatalarım vardı ki, o da bambaşka bir hikaye:))
Bugünkü konserlerden şu ana kadar en sevdiğim, yine Thomas Kilisesi içinde izlediğim, Bach ve Mendelssohn'un motetlerinden oluşan konserdi. İşin en güzel yanı, herkese bir de fotokopi ile, söylenecek parçaların sözlerini dağıttılar ve bütün kilise eşlik ettik. Hayatımın en güzel ve unutulması imkansız konserlerinden biri oldu.
Gewandhaus'un orgcusu Michael Schönheit tarafından verilen org resitali ise az önce bitti ve biraz dinlenmek için odama geldim. Org konserleri hakkında galiba aynı ulvi duygular içinde olamıyorum. Üçüncü parçadan sonra, fazla gelmeye başlıyor o kocaman sesli müzik. Oysa, BACH'ın ilk gözağrısı olmuş org her zaman. Ama galiba BACH'ın hatırına bile, onbeş dakikadan fazla dayanamıyorum. E ne yapalım? Herşeye bayılacağım diye bir kaide yok ya!
Yaklaşık bir saat sonra Nikolai Kilisesi'nde, bir başka güzel konser bekliyor beni: BACH'ın ve Mendelssohn'un koral parçalarından bazılarının seslendirileceği bu konserden, org resitaline nazaran daha fazla keyif alacağımı şimdiden söyleyebilirim.
Tam bir müzik maratonu yapıyorum. İstanbul Festivali'ne katılamıyorum belki ama, burada da pek çok güzel etkinlik, ruhumu yıkayıp arıttı....
Bu arada bol bol CD aldım. Allah biliyor da vermiyor işte: Eğer daha fazla param olsa, bütün mal varlığımı CD / KİTAP dükkanlarında bırakıp çıkarım. Ama ne kayıtlar var!!! Deli olmak işten değil! Bir de en sevdiğim Alman Romantik Dönem ressamı olan Caspar David Friedrich'in harika bir kitabını edindim Lepzig Güzel Sanatlar Müzesi'nden. Kısacası kısa zamanda yine harika işler çıkardım ortaya ve yarın dönüyorum. Sabah önce Dresden'e uğrayacağım ve ardından ver elini Berlin havalimanı... İskandinavya öncesi sadece bir günüm var evde ama olsun. İnsan bazen bir güne bir ömür sığdırabilyor: Eleni Atatürk'e yazdığı mektubunda öyle demiş..."BÜTÜN ÖMÜR BİR GÜNDE" ...
Şimdilik hoşçakalın, belki akşam yeniden iki satır karalayabilirim. Olmazsa, kusura bakmayın:))

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...