Geçen yıl bir haftalık bir gemi seyahati ile Norveç'in kuzey kıyılarına gitmiştim. Aradan aylar geçti ve ben yine aynı rotaya gitmek üzere heyecan çekmeye başladım bile. Aşağıya ise ilk gezinin ardından yazdığım yazıyı ekliyorum.
Bir tür İko'nun izlenimleri diyebiliriz.
Norveç’in Kuzey Kıyıları
Çok uzun zamandır hayalini
kurduğum bir rotadan henüz döndüm. Bedenim burada İstanbul’un karmaşasına
karıştı bile ama aklım ve gönlüm hala uzaklarda bir yerlere takılı. Neresi diye
soracak olursanız bekletmeden cevabını vereyim: Norveç’in Kuzey Kutup
Dairesi’nin de kuzeyinde kalan kıyıları ve tabii ki Kuzey Burnu!
Sonbaharın ilk günlerinde
çıktık yola. Bergen’den başlayacak maceramız için heyecanlıydım. Daha gitmeden
rüyalarıma giren o uzak ve ıssız topraklara kavuşacak olmanın heyecanıydı bu
kesinlikle! Bunca senedir gezi rehberliği yapıyorum, kültür turlarına liderlik
ediyorum ama hala bazen yolculuk öncesi kalp çarpıntısından uyuyamıyorum. Bu
sefer de böyle oldu ve geceyi uykusuz geçirdim. Ama THY uçağı Oslo’ya
konduğunda, heyecanım yerini büyük bir merak duygusuna bırakmıştı bile. SAS
aktarmasıyla Bergen ve oradan da Norveç Posta Gemisi HURTIGRUTEN’e ulaştık.
Hurtigruten sistemi alışıldık
gemi turlarından çok farklı. Bir kere gemilerinin mütevazı boyutları sayesinde,
diğer kocaman gemilerin giremediği her fiyorda girip, yanaşamadığı her limana
yanaşabiliyor. Bundan gemilerin küçücük olduğu sanılmasın! Bizimki 622 yolcu
kapasiteliydi. Ama tabii ki 4000-5000 kişi alan yüzer köylerin yanında küçük
kalıyor… Tam bana göre! Gemilerde konfor var ama lüks yok. Sağlıklı ve taze
yemekler var ama 24 saat boyunca açık büfeler yok. Sinema, casino, disko,
alışveriş katı v.s gibi şeyler yok. Sessiz, sakin ve manzaraya odaklanan bir
gemi seyahati dileyene, gözü her an dolduran nefis görüntüler sunuyor her
anlamda. Bergen’den en kuzeydeki Kirkenes’e kadar, 2400 km.lik rota üzerinde 34
limana uğrayarak, kimi limanda yolcu ve mal indirerek, kimilerinde daha uzun
kalıp etrafı gezerek bir hafta boyunca dünyayı unuttuk.
Bu sistem 1893’te, o
zamanlarda karadan yolu izi olmayan kıyı yerleşimlerine, balıkçı köylerine
ulaşabilmek amacıyla kurulmuş. O günlerde tek bir gemiyle başlayan hizmet,
bugün 11 gemiyle, yılın her günü, fırtına demeden, karanlık demeden, deneyimli
kaptanların idaresinde devam ediyor. Biz Bergen’den kuzeye, Kirkenes’e kadar
gittik. İsteseydik, oradan dönüşe geçen gemide kalıp, aynı rotayı güneye doğru,
yine aynı limanlara ama bu sefer başka saatlerde uğrayarak yapabilirdik. Zaten
bu gemilerin müdavimleri alışkanlık haline getirmişler, öyle yapıyorlar. Sebebi
çok açık: Gece uyurken uğranan limanları bir de gündüz gözüyle görebilmek! Biz
kuzeye gidip, oradan uçakla güneye döndük. Ama açıkçası beraberimde seyahat
eden gezginlere o anda sorsaydım, eminim ki hepsi uçağı boşver, bir hafta daha
kalalım, güneye de gemiyle gidelim derlerdi! Öyle sevdik, rahat ettik ve
etkilendik!
Bizim gemimiz MS NORDKAPP’tı.
Orta büyüklükte, her türlü konforu sunan ama lüks arıyorsanız onu
bulamayacağınız bir gemiydi. Kabinler küçük ama rahat ve yeterli donanımda,
sabah kahvaltısı ve ogle yemekleri açık büfe, akşam yemekleri ise uğranan
limanlardaki yerel üreticilerden günlük temin edilen taze malzemelerle yapılan
ve oturmalı düzende masaya servis edilen menülerden oluşuyordu. Gemi
mürettebatı çok canayakın ve profesyoneldi. Gündüzlerimiz genellikle 7. Kattaki
seyir terası ve 4. Kattaki café ile toplantılar yaptığımız kütüphane arasında
geçti. Yanaştığımız limanlarda da çevre gezileri yaparak, sadece kıyı şeridini
değil, iç bölgelerde olan güzellikleri de keşfettik.
Bazı anlar benim için
unutulmaz oldu:
Bir sabah Kuzey Kutup
Dairesi’ni geçeceğimizi bildiğim için, sabahın erken saatlerinde sıkı sıkı
giyinip kendimi güverteye attım. Elimde sıcak kahvem ve fotoğraf makinamı
unuttuğum için fotoğraflarımı çekmekte kullandığım cep telefonumla beklemeye
başladım. Zaten çok sürmedi, anons yapıldı: Birkaç dakika solda gemimizin
iskele tarafında, bir adacığın üzerinde, Kuzey Kutup Dairesi’ni simgeleyen
anıtı göreceksiniz. Koskoca geminin güvertesinde o sırada sadece ben vardım!
Bütün dünya, deniz ve Kutup Dairesi bana kalmıştı sanki! Ve o an geldi! Kayalık
bir adacığın üzerinde bir küre! Bir an durup dünya haritasında nerede olduğumu
gözümde canlandırdım. Duygu dolu bir andı benim için açıkçası! Çünkü
çocukluğumdan beri hayal ettiğim şeylerden birini daha yapıyordum o anda! 66
derece 33 dakika! Kuzey Kutup Dairesi! Gemimizden bir düdük sesi yükseldi,
anıtın tam yanından geçtik ve sonra ada yavaş yavaş ardımızda kaldı. Deniz gri,
gökyüzü gri ve hava yağışlıydı ama benim içimde gökkuşakları oluşmuştu
mutluluktan!
Böyle bir duygusal anı, ünlü
Kuzey Burnu’nda da yaşadım. Kimileri Avrupa’nın en kuzey noktası diyor ama
başka yerlerin koordinatlarını öne sürerek buna katılmayanlar da var. Yine de
71 derece 10 dakika 21 saniye Kuzey ile benim bugüne kadar ulaştığım en kuzey
noktaydı burası! Oradan 90 derece Kuzey Kutbu’na sadece 2000km kaldığını
düşünmek bile beni heyecanlandırıyordu! Normalde her zaman çok rüzgarlı ve
kapalı olan Kuzey Burnu bizi o gün pırıl pırıl bir güneş ve neredeyse rüzgarsız
bir havayla karşıladı. Deniz masmavi ve sakindi 307 metre aşağıda. Pusulamla
kuzeyi tam olarak belirledikten sonra ufuk çizgisine diktim gözümü! O suları
aşmaya cesaret eden, 90 dereceye gitmeyi kafaya koymuş nice insanı ve onların
hikayelerini düşündüm uzun süre. Amundsen, Nansen, Nobile… Kimi o uğurda canını
vermiş nice insanın hatırasına birkaç dakika sessiz kaldım. Kuşları, dalgaları
ve rüzgarı dinledim. O boş denizi seyretmek gerçekten beni çok ama çok
etkiledi.
Bir başka heyecan verici an
ise, normalden çok erken başlayan Kuzey Işıkları -Aurora Borealis- olayına
tanık olduğumuz andı. Aslında günlerin daha kısa, gecelerin daha uzun ve
havaların çok daha soğuk olduğu zamanlarda gözlenen bir doğa olayı bu. Güneşten
kopup dünyamızın atmosferine giren partiküller,kutupların etrafında bir taç
gibi –corona deniyor- toplanırlarlar, yani polarize olurlar. Bu partiküller
atmosferin bileşenleriyle reaksiyona girer ve ortaya gecenin karanlığında
gözlenebilen bir ışık gösterisi çıkar. İşte buna tanık olduk! Kuzey Kutup
Dairesi’nin kuzeyindeki en büyük şehir olan Tromsö’yü gezerken o akşam Kuzey
Işıkları görülebileceğine dair bir haber aldık.
Tromsö’de Arktik coğrafya üzerine çalışmalar yapan araştırma merkezleri,
üniversiteler ve POLARIA Kutup Araştırmaları Merkezi var. Benim de derlemiş
olduğum bilgilere göre Tromsö, bu fenomenin en iyi gözlendiği yerlerin başında
geliyordu. Bunun üzerine buz gibi havaya, derimizi delip geçen kuzey rüzgarına
rağmen, gecenin karanlığında bekledik. Ve ödülümüzü aldık!!! Önce hafiften
başlayan aydınlık noktalar çok geçmeden bir ışık seline dönüştü. Gökyüzü
dalgalanan ve sürekli şekilden şekile giren, bazen meteor yağmurlarına bazen de
havai fişek patlamalarına benzeyen ışık demetleriyle doldu. Bir ara tam
tepemizde bir göz oluştu sanki ve o merkezden yayılan ışıklar tüm gökubbeyi
doldurarak bizi tamamen ışıktan oluşan devasa bir çadırın içine alıverdiler.
Önce heyecandan bağırıp durduk çocuklar gibi ama çok geçmeden büyülenmiçcesine
sesimiz soluğumuz kesildi. İçimin ürperdiğini hatırlıyorum. Sanki inanılmaz bir
bilimkurgu filminin içine alınmış gibiydik! İki saatten fazla sürdü bu gösteri
ve daha önce bunu yaşayanların söylediklerine göre, o akşam görülen ışıklar
olağanüstüymüş! Bu da bizim şansımız oldu!
Bir hafta boyunca Norveç’in
kıyılarında kuzeye seyahat ettik. Hem kuzey denizlerini hem de şehirleri,
köyleri, adaları ve kimselerin göremediği fiyordları tanıdık. Güzel bir deneyim
oldu, bu kadarını hiçbirimiz hayal bile etmemiştik. Yeniden döneceğim zamanı
şimdiden iple çekiyorum doğrusu…
Yollarda görüşürüz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder