Bangkok'tan Duygular

Yine yollardayim, yine uzaklarda... Aslinda ikinci evimdeyim, ASYA'dayim fakat icim bu sefer biraz kirik...TAyland&Myanmar'a yaptigim son tur olacak ve bundan sonra da bu turu baska bir tur lideri arkadasima devredecegim. Ozleyecegim kesin ama ne yapayim ki bir tercih kullanmam gerekiyordu. Hayat yaptigimiz tercihlerin toplami degil mi zaten? Insan her seyi elinde tutamaz! Gunes, yagmur, gokkusaklari ve kar ayni anda gorunmezler, degil mi? Ya biri ya oburu...Hepsi olsun, benim olsun, her seyi yapayim ama ayni zamanda kendime de zaman ayirayim, evime ve sanata da zaman ayirayim, ayrica kitabimi da yazayim... Iste bu olmuyor...O zaman bazi fedakarliklari goze alip, en sevdiklerinden bile vazgecmeyi ogrenmen gerekiyor. Ben de iste bu sebeple, en sevdigim bazi turlarimi vermek zorunda kaldim. Ama kendi istegim ve onayimla...Kendime ve yapmak istedigim diger seylere de zaman yaratabilmek icin... AMAAA...Bu icimin bir tuhaf olmasina engel olamiyor. Mesela PERU'yu simdiden deli gibi ozledim. Kimbilir bir daha ne zaman yolum dusecek oralara? IZLANDA'ya veda ettim, bir daha ne zaman giderim ancak Allah bilir... Liste uzun, hepsini siralamayayim simdi burada...



Simdi ise Bangkok'tayim. Sevdigim sehirlerden biri Bangkok...Turkler BANGKONG demeyi seviyorlar ama aslinda oyle degil. Ortasindan Chao Praya geciyor ve bu nehir sehre taze hava tasiyor, nefes aliyorsun rahat rahat. Bu siralar gunduz hava sicakligi 34 ila 37 derece arasinda degisiyor ama Allahtan aksamustu nefis bir esinti cikip, gunduz kavrulmus bedenleri serinletiyor. Gokyuzu gri ve puslu olmasina ragmen, bu pusun ardindan batan gunes kipkirmizi bir topa benziyor. Nehrin toprak rengi sularina yansiyan o kirmizi hareleri gordugumde, suluboya tablolari hatirliyorum nedense. Sehrin iki yakasinda gun karardikca yanmaya baslayan renkli isiklari seyretmeyi seviyorum. Iyice mora kesen gokyuzunun renklerini daha da keskinlestiriyorlar sanki. Tropiklerdeki aksamustu saatlerini cok seviyorum. Aklima hep cok gencken okudugum Somerset MAugham ve Joseph Conrad'in romanlari geliyor. JAck London, Pierre Loti ve bu egzotik cografyanin buyusunu sayfalara dokmeyi en iyi basarmis o olaganustu insanlarin hatirasini icimde yasatiyorum. Gencligime de selam cakiyorum bu sayede. Guzelmis o yillarim! Bosa harcanmamis, dolu dolu yasanmis yillarmis hepsi de! Kirkli yaslarimin ortalarina yaklasirken daha da iyi anliyorum bunu artik. Iyi ki okumusum o kitaplari, iyi ki sirtima vurmusum cantami ve dusmusum yollara...Evet o kitaplardaki korsanlarla savasip, kabilelerin icine dalmadim. Gozunu budaktan sakinmayan, hazine pesindeki maceraperestlerle de kapismadim ama yine de kendimce, henuz kimsecikler bu cografyalarin adini bile anmazken bizim ellerde, ben buralarda fink atip durdum senelerce. Bu yuzden gurur duyuyorum kendimle. Bu yuzden ardima baktigimda gordugum seyden memnunum. ASYA beni oldugum insan yapti. Mutesekkirim O'na...



Iste simdi bu sukran duygusuyla dolasiyorum sevdigim bu cografyayi. Kendimce veda ediyorum. Esas vedalasma daha sonraki gunlerde yasanacak ama beni simdiden aldi bir kaygi. Hungur hungur aglayacagimdan korkuyorum ama buna hic gerek yok ki aslinda. Eger 20 sene oncenin sartlarinda buralara gelebildiysem, simdi cok cok daha kolay gelebilirim...Dunya benim icin artik o zaman oldugundan cok daha ufak nasil olsa...AMA...Gel bir de bunu benim yuregime anlat!



Neyse, simdi tadini cikarayim en azindan.



Ne de olsa ASYA'dayim...



Evimdeyim...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...