Nedense elim hiç varmadı bir şeyler yazmaya ama dert mi? Arada harika bir şey yaptım: TURİST OLDUM... Evet yaa...Bunca seneden sonra, bunca senelik rehberlik/tur liderliği deneyimlerimden sonra, hayatımda ilk defa olarak otobüste mikrofon başında olmamanın rahatlığını ve en arka koltukta oturmanın keyfini yaşadım...Otobüsten hep en son ben indim... Otellere girildiğinde resepsiyona koşup, anahtarları almak için çarpışmadım ağırkanlı ön bürocularla... Restorana gidip masa kontrolü yapmadım hiç... Yerel rehberle ertesi günü planlayıp, yapmak istediklerimi "kendi" istediğim şekilde yaptırabilmek için diplomatik kıvraklıklara veya tatlı sertliklere girmedim...Uyandırma saatinden 15 dakika önce uyanıp, uyandırmayı beklemedim...Uyandırma çalmadığında resepsiyonu taciz etmedim... Gece geç saatte, ya da sabah erken saatte ders çalışmadım... Sadece AN'A odaklandım, AN'I yaşadım...Genellikle çalışırken, üç-dört adım sonrasını hesaplayıp, AN'DAN ileride oluruz ama turist olunca bu tamamen farklılaşıyormuş...Çok hoşuma gitti:)) Her sene bir kere mutlaka turist olacağım ve FEST'le mutlaka bir gezi yapacağım. Buna karar verdim...Ama bu işi sadece ve sadece FEST'le yapabilirim. Zira bunca senenin verdiği deneyimle rahatça diyebilirim ki: FEST'te işini gerçekten iyi yapan insanlar var...Hem de her kademede...İçeride, "işin mutfağında" yani ofiste ve "sahada" yani otobüste tur lideri olarak...
Peki nereye gittim?
Şöyle tarif edeyim: Bir tarafı Atlas Okyanusu, bir tarafı Akdeniz, bir yanı çöl, diğer yanı dağ... Dağlarda müthiş sedir ağaçları. Çöllerde doğanın hediyesi ÇÖL GÜLLERİ... Susadınız mı, mis kokulu nane çayı, acıktınız mı tajin veya kuskus... Kum rengi kasabalar, toprak rengi şehirler. Kısaca FAS!!!
Ben çok etkilendim...Hiçbirşey bilmeden yola çıkmıştım, bayağı sürpriz oldu... Tabii bir sürü isim vardı kafamda: Casablanca, Marrakesh, Ouarzazate...Ama en çok etkilendiklerim bunların dışındaki yerler/şeyler oldu.
Peki nereye gittim?
Şöyle tarif edeyim: Bir tarafı Atlas Okyanusu, bir tarafı Akdeniz, bir yanı çöl, diğer yanı dağ... Dağlarda müthiş sedir ağaçları. Çöllerde doğanın hediyesi ÇÖL GÜLLERİ... Susadınız mı, mis kokulu nane çayı, acıktınız mı tajin veya kuskus... Kum rengi kasabalar, toprak rengi şehirler. Kısaca FAS!!!
Ben çok etkilendim...Hiçbirşey bilmeden yola çıkmıştım, bayağı sürpriz oldu... Tabii bir sürü isim vardı kafamda: Casablanca, Marrakesh, Ouarzazate...Ama en çok etkilendiklerim bunların dışındaki yerler/şeyler oldu.
- FES kenti muhteşem! Benim birinci sıraya oturttuğum yer burası oldu. Daracık sokaklar, açık sarı rengini muhafaza eden bir eski şehir bölümü... O sokakların içine saklanmış hareketli yaşam, çarşılar, dükkanlar, camiler ve medreseler. Arabanın giremediği o şehir dokusunun içinde mal taşıyan eşekler ve katırlar. Eski başkentlerden birisi FES ve bugün hala ülkenin manevi başkentliğini sürdürüyor. Eskiden kervanların geçiş noktasındaki en önemli duraklardan biriymiş ve zenginliği ile herkesi kendine çekermiş. Büyük bir ilim merkeziymiş. Dönemin en önemli üstadları burada toplanırmış. İşte bu birikim, o daracık sokakların arasındaki labirentlerde kıvrıla büküle yürürken, duvarları ve avluları aşıp içinize işliyor hala...Bence inanılmaz bir atmosfer ve müthiş bir deneyim...Evet, evet...Birinci sırada kesinlikle FES!
- UDAİA KASBA'sı... Kişisel listemdeki ikinci sırada yer alıyor. Başkent Rabat'ta, deniz kıyısına inen eski bir bölgede, etrafı surlarla çevrilmiş bu müthiş kasba, özellikle mavi - beyaz evleriyle beni büyüledi. Yine daracık sokaklar, son derece fotojenik mavi kapılar... Beklenmedik bir sürprizdi ve çok hoşuma gitti. Yürüyüşün sonunda, badem kurabiyeleri ve nane çayı bulunca daha da fazla beğendim:)) Yüzüme çarpan kuvvetli okyanus kokulu rüzgar da işin cabası oldu.
- Kişisel listemde üçüncü sıraya MARRAKESH'in ünlü JEMA EL F'NA MAYDANI'nı koyuyorum. Meydanı dolanırken "Bu kadar yer gezdim dolaştım ama burası kadar çılgın bir yeri acaba nerede gördüm" diye düşünüp durdum. Gerçekten ama gerçekten her anlamda sıradışı bir yer burası ve saatlerce yürümeme rağmen hiç sıkılmadım. Öğleden sonra saat 16.00 civarında başlıyor hayat ve açılışı yapanlar genellikle taze portakal suyu sıkıp satan arabalar oluyor. Sonra salyangoz haşlaması satan arabalar geliyor meydana ve bu sıralarda akşam saatlerinde binlerce insanı doyuracak mobil restoranlar kurulmaya başlanıyor. Akşam gölgeler iyice bastırdığında, her yer iyice canlanıyor: Dansçılar, müzisyenler, etrafına yüzlerce kişiyi toplayan meddahlar, sihirbazlar, kınacılar, tezgahlarında azı dişleri veya takma damak gibi mallarını sergileyen dişçiler, yılan oynatıcıları, kılıç ve ateş yutanlar, millete devekuşu yumurtası veya gergedan boynuzu tozu satan tuhaf görünümlü tüccarlar, hokkabazlar, cambazlar...İnanılmaz oluyor gerçekten! Meydanın ayrı bir bölümüne kurulan yüze yakın mobil restoranda, hem Faslılar hem de midesine güvenen turistler omuz omuza yemek yiyorlar. Yenilenler: Çöp şiş, dil balığı, kalamar tava, kızarmış karides, çeşitli salatalar, sebzeli veya etli kuskus...Bir de sakatatçılar var ki müşterileri genellikle Faslılar oluyor zira yabancılar için ağızlarından dışarı sarkmış dilleriyle koyun ya da inek kelleleri biraz "hazmı zor" manzaralar yaratıyor. Ben de bir akşam yemeğimi bu meydanda yedim: Bir porsiyon kalamar, salata, kola, ekmek ve meşhur acılı sos "harissa"...Galiba hepsine 7 dolar verdim...O kadar ucuz yani... Üstüne de meydan manzaralı kafelerden birinde bir "café noir" çektim cila niyetine... Sanırım o gün o meydanda toplam 6,5 saat geçirdim ve hiç sıkılmadım...
- Kişisel listemdeki dördüncü sırada Orta Atlaslar'dan geçerken gördüğümüz ATLAS SEDİRİ var...Ulu ağaçlar. Kocaman gövdeler...Dünyanın en dayanıklı ahşaplarını veriyor bu ağaçlar ve görünümleri tek kelimeyle anıtsal.
- Beşinci sıraya çöl güllerini koyuyorum. Doğanın en güzel hediyelerinden biri bence. Çöl kumları kristallere dönüşüyor ve sonra birleşerek, adeta gül yaprakları gibi şekiller oluşturuyorlar. Bir araya geldiklerinde ortaya resmen kumdan bakara gülleri, japon gülleri ve yaban gülleri çıkıyor. Gözümle görmesem inanamazdım ama gördüm ve alıp evime getirdim:))
Bunlar benim ilk beşim ama daha o kadar çok şey var ki anlatacak, nasıl özetlesem diye düşünüyorum. Karlı Yüksek Atlasları mı anlatsam, yoksa incecik altın rengi kumuyla Merzuga Çölü'nü mü? Casablanca'nın batılı görünümünü mü yoksa Marrakesh'in portakal çiçeği kokan bulvarlarını mı? Kızıl renkli kasbalar mı, zümrüt rengi vahalar mı?
Hepsini beğendim... İyi ki gitmişiz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder