Vietnam'dan Halong Körfezi Notları




Normalde bu mevsimde hava serin ve kapalı olur ama bugün bambaşka bir hava vardı Halong’da: Pırıl pırıl bir güneş ! İşte bu kadarını gerçekten beklemiyordum...
Sabah erkenden hareket ettik ve Hanoi merkeze pek de uzak olmayan helikopter pistine gittik. Bizi bekleyen 24 kişilik iki helikoptere binerek, konforlu bir yolculukla, yaklaşık 35 dakika içinde, Halong’a ulaştık. Kaptan pilotumuz bizi sevindirmek için, Halong Körfezi’nin binlerce adası üzerinde kısa bir tur attı. Parlayan güneş altında, masmavi denize serpiştirilmiş gibi duran yaklaşık 3000 ada ve kayalık, altımızda zümrüt gibi parlıyorlardı. İnanılmaz bir deneyimdi bu ve bir kez daha dünyanın en etkileyici doğa manzaralarının bu bölgede görüldüğüne kanaat getirdim.
Bindiğimiz tekne dev bir “junk” idi. Bunu Türkçe’ye nasıl tercüme edeceğimi bilemiyorum. Bizim Bodrum tipi guletlerin en büyüklerine, ikinci bir güverte ekleyin, ham pamuktan yapılmış, yelpazeye benzeyen kiremit rengi yelkenler takın, işte o zaman bizim bugünkü teknemize benzer biraz. Tabii bunlar son 5 senede ortaya çıkmış turistik tekneler ama yine de, o tuhaf görünümlü yelkenlerini fora ettikleri zaman, son derece etkileyici olabiliyorlar. Eski tekneler bunlardan çok daha ufak ve iptidai idi ama devir değişiyor ve turizm de beraberinde pek çok yeniliği getiriyor. Vietnam senede yaklaşık 4,5 milyon turisti ağırlıyor artık. Yani gerçek bir turizm ülkesi diyebiliriz...
Bu adalar, kireçtaşı oluşumları aslında... Yani milyonlarca yıl önce, deniz tabanına çökmüş olan bu alkali tabakalar, deniz tabanının yükselmesi sonucu yüzeye çıkınca, milyonlarca yıl boyunca üzerlerine yağmış olan asidik yağmurlar, onları “eriterek” çeşit çeşit şekillere sokmuş. Bunu en basit şekilde ancak böyle anlatabiliyorum. Tabii jeologlar bunu duysalar, beni herhalde pek küçümserler ama olsun! Sonuçta olay aslen bu! Bu kireçtaşı tepeler, denizin içinden dimdik, bazen neredeyse 90 derecelik bir açıyla yükseliyor ve kimilerinin içinde de epeyce büyük mağaralar var. Sarkıt ve dikitler arasında gezinip, adanın öbür tarafından çıkabiliyorsunuz hatta. Bazı adaların içi, gelgit sebebiyle oyulmuş ve dışarıdan hiç görülmeyen gizli mekanlar oluşmuş böylece. Bu mekanlarda kimi zaman korsanlar saklanmış, bazen silahlar depolanmış...Bugün bazılarında balık çiftlikleri bile var. Ama bence bunu anlamanın en iyi ikinci yolu, Catherine Deneuve’un başrolünü üstlendiği meşhur İndochina filmini görmek...O filmin bazı vurucu sahneleri burada çekilmişti çünkü. En iyi yolu ise, tabii ki buralara gelip, yerinde görebilmek!
Buradaki teknelerde bir de müthiş zengin bir öğle yemeği yiyebiliyorsunuz. Sadece deniz mahsüllerinden oluşmuş bir menü geliyor önünüze. Hepsi ızgarada pişirilmiş dev karidesler, kocaman yengeçler, hayatımda görmediğim büyüklükte midyeler, adını asla öğrenemeyeceğim balıklar, ahtapot ve kalamarın bin türlü hali... Kolesterol tavan yapıyor ama kimin umrunda! Biz de, gelmişken yememek olmaz deyip, Allah ne verdiyse daldık. Hepsi hala midemde savaşıyorlar!
Yarın Kamboçya’ya geçeceğiz. Sanırım Vietnam hakkında ilave notlarımı daha sonra tamamlayabileceğim.
Bu akşam Hanoi’nin en prestijli mekanlarından Press Club’dayız.

Şimdilik hoşçakalın...

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...