Radikal'den Bir Köşeyazısı...Konu Bhutan...


27 Aralık 2008 Cumartesi günkü Radikal gazetesinin ekinde, Kasım ayında FEST ile yaptığım Bhutan turu ile ilgili çoook güzel bir yazı çıktı. Sevgili Fem Güçlütürk yazmış. Ellerine ve gönlüne sağlık diyorum ve hemen aşağıya kopyalıyorum:



Gamı alan ejderha ülkesi


Butan, penis desenli tahta işçiliği mükemmel evlerin arasında pirinç tarlalarının uzandığı ve kötü ruh kovan uzun bayrakların dalgalandığı bir ülke. Bu dünyada böyle bir yaşam, böyle manzara, böyle güleryüz de varmış, Budizm insanı gamsız yaparmış zaar dedirtiyor. Kırıp kafayı uzun süreli göçmek lazım; şehre dönünce yaptığımız saçmalıkların daha net farkına varmak için...


Hep acayip korktum turla bir yere gitmekten. Daha önce bu konudaki hislerimi dile getirmiş, tura katılanlara da, rehberlere de, kalınan orta karar yerlerle abuk turistik mekân ziyaretlerine de hep giydirmiştim. Ta ki, Fest Travel’a teslim olana kadar. ‘Butan’a gidiyoruz’ deyince ‘Ora nere?’ denilen 700 bin nüfuslu Budist ülkeye tursuz, rehbersiz girilmiyor. ‘Turla bi gireyim de sonra takılırım’ yok; kuzu gibi lokal rehber alıyorsun, ensenden ayrılmıyor. Turizm birinci gelir kaynağı zira (tarımla birlikte).

Butan Kralı, ki isim vermek istemiyorum, aklımda değil ve ayrıca söylesem bile zor, yok ya, dur yaziim de ne demek istediğimi anlayın: Kral Cigme Singye Vangçuk (Tibetçe yazıyorlar, kendi dilleri var ortaya karışık) bu yıl krallıktan çekilip oğluna bıraktı tacını ve tahtını. 28 yaşında Oxford’lu taş bir yeni kral var huzurlarımızda. Hani mecburen okulun formasını giyiyordur, “Ben aslında Butan Kralı’yım” dediğinde, “Tabi tabi, ben de Amerikan Başkanı’yım” diye ensesine vurulur, sonra yaz tatilinde ziyaretine gidildiğinde ihtişamdan ağızlar açık kalır... Gözümün önüne hep o filmlerdeki sahneler geliyor. Bir ezilmişlik kültüründen geldiğimiz için mi nedir?

Kral ülkede sigarayı komple yasaklamış.

Bence orta yaş krizine giren ve tekne alıp okyanusa açılma (Emeklilik fonu reklamından arak) hayalleri kuran sigara bağımlısı eski kral kesin bunalımda. ‘Ben artık kral mral değilim, istemem doğum günü’ deyince, kutlamalar iptal oldu. Ama taç giyme töreni ve eski kralın doğum günü şenlikleri var diye her yer bayraklarla donanmış. Yoksa dayanır mı Himalaya rüzgârına kumaş, eski bayraklar lime lime olmuş karda kışta.

Bu arada kral sigarayı bırakacakmış, komple sigarayı yasaklamış. 700 bin kişi olunca nüfus, yasak koyması kolay. Pasaportta soruyorlar yanınızda sigara var mı diye, var dersen el konuluyor ve el altından satılıyor. Ama ülkede gerçekten sigara içilmiyor.

Gelelim tur olayına: Rehberimiz İlknur Akman Ünal, bir Wikipedia kadını diyebilirim. ‘Din’ de mesela, hemen Hinduizm’den girip, Sri Lanka’daki versiyondan çıkıp Japonya’ya uzanıyor. ‘Coğrafya’ de, Everest’in NASA?tarafından son ölçümünü santim santim söylerken, Tibet ölüler kitabını anlatıyor. Zaten beş yaşındayken bir yabancı dergide Butan Kralı’nın resmini görüp âşık olmasıyla başlamış, bu aşkını işine de taşımış. Kendimiz gezmiş olsaydık yarısı kadar etkilenir gelirdik. Öyle bir kapsamlı, tutkuyla ve bütünlük içinde anlatıyor ki olanı biteni, ağzımız beş karış açık dinliyoruz.

İlk kez bir lidere teslimiyetin konforunu, rahatlığını yaşamış olduk. Beşte içtima, altıda teker döner sistemiyle ağır şartlarda turlamış olsak da, beş gecede Paro, Timpu, Punakha, Wangdue gibi yerleri büyük bir gayretle ziyaret edebildik.

Fırça saçlı güzel insanlar

Burası ejderha ülkesi, bayrakları da ejderha zaten. Hindistan-Çin arasında, Doğu Himalayalar’da yani. Kral ‘Asya’nın İsviçresi yapacam’ demiş ki benziyor, olasılık var! Monarşiyle yönetiliyor. Resmi dil Congha.

Kültürel olarak orijinal kalmaya, özlerini korumaya gayretliler. Ondandır, sınırlı sayıda turist alınıyor.

Adamlar ‘go’ denen kıyafetlerini hep giyiyor (Beyaz manşetli robdöşambr). Kadınlar da uzun etekli. Saçları kısa. Adamlar genelde köse, siyah ve fırça saç hâkim. Mongol görünümü var, güzel insanlar, güleryüzlüler. Çoğu, özellikle çocuklar İngilizce’ye pek hâkim.

Hinduizm üstü Budizm yaygın. 8. yüzyılda Pakistan’dan Padmasambava adında bir Tantrist, Butan’a geliyor bir kaplan üzerinde (Guru Rinpoche). İkinci Buda olduğuna inanılıyor ve getirdiği 8 manifestosuna göre ibadet ediliyor. Ülkenin sembollerinden bir tanesi de Guru Rimpoche’nin heykellerinde elinde gördüğümüz ‘vacra’ ya da ‘dorci’ denen şimşek sembolü. Devlet idaresinde Ce Kenpo ve kral var. Kostümlerinin üzerine taktıklar kamne (şal) renklerinden ayırt ediliyor. Bir tek kral ve dini lider Ce Kenpo sarı, parlamenterler lacivert, halk beyaz şal takıyor.

Pirinç tarlaları, fiyonklu penisler

Yollar nerdeyse tek şerit denebilecek kadar dar, virajlı, dağlardan kıvrıla kıvrıla gidiyor. 120 km’yi misal üç saatte gidiyoruz, her virajda korna çalmak şartıyla. Direksiyon sağda. Oteller uçlarda, ya ‘amman’lar var ki yanından geçebildik sadece ya da geçmiş dönemlere göre müthiş geliştiği iddia edilen bungalow veya küçük tatlı odaları olan temizcene orta karar yerler. Fazla hijyen düşkünü varsa, ‘Odamda saç bonesi olmadan, havlu terlik görmeden rahat etmem” diyen varsa, bir zahmet ‘amman’lara.

Yemeklerin hepsi acı, ama çok acı değil. Red chili, green chili milli tat! Red rice yöreye özel. Her yer platolar halinde pirinç tarlası dolu. Yemekler yenebiliyor, ancak ‘bir daha gitsem de yesem’lik bir şeye rastlanamadı. Çayın yanında ‘milk’ sormayan garson yok.

Botanik acayip; begonvil de var, gül de. Ağlayan selvi gibi bir ağaçları, ben kalınlıkta bambuları var. Çam ormanları yaygın. Her yerden mükemmel durulukta nehirler akıyor. Kırmızı pirinç oraya has (Ekilebilir arazi yüzde 3 bu arada, her yer dağlık). Yak diye tuhaf bir hayvanları var (geyikle inek arası), bir de takin.

Evlerin üzerlerinde ejderha, fare, kaplan gibi önem verdikleri desenlerin yanı sıra fiyonklu/kıllı penis resimleri var.

Tangka’ları meşhur. Bez üzerine boyama. Dini figürler, önceden belli standartlara göre boyanıyor, sanatçının ismi yazılmıyor, anonim kalıyor. Özel günlerde açılıyor, sonra sarılarak tepeye toplanıyor tekrar, çünkü güçlü olduğu ve her daim bakılamayacağı düşünülüyor.Stupa’lar kavşak, köprü, geçit gibi tehlikeli yerlere yapılıyor. Hiç olmadı taş taş üstüne koyup stupa’cık dizayn ediyorlar. Büyük olanların içlerinde dua edenler tarafından yapılmış bir hayat ağacı bulunuyor. Kutsal kitaplar, kokulu otlar ve silahlar bile içine yerleştiriliyor.

Dzong gezmekten dzong geldi!

Kutsal yapılar: Lakang (tapınak, Tanrıevi), Gomba (manastır), Dzong (cong, manastır). Stratejik bölgelere kurulan Butan kalelerine verilen ad ‘dzong’. En çok dzong gezdik biz de, hatta hepimize dzong geldi gezmekten diyebilirim.

Çiğnedikleri ve tükürdükleri, ağızlarını kıpkırmızı yapan ve tükürdükleri için de duvarlarda ve yerlerde kiremit renkli boyayla paintball oynanmış görüntüsü yaratan bir ceviz türü var. Özel bir muameleyle kafayı biraz iyi yapıyor, yüksekliğe filan iyi geliyor sanırım (Peru’daki cocatree gibi).

Pul koleksiyonu olan bir müzeleri var Paro’da. Micky Mouse bile var pullar arasında. Bu da dünyaya açık ancak asimilasyona kapalı olduklarının kanıtı.

Sonuçta go’larını giymiş çekik adamlarla bordo şallı rahiplerin fink attığı, penis desenli tahta işçiliği mükemmel evlerin arasında, pirinç tarlaları ve en güzel yerlere yapılmış dzong’larla, kötü ruh kovan uzun bayrakların dalgalandığı ejderha ülkesi, gidilesi, gidilecekse Fest Travel ve İlknur’la gidilesi bir yer. Bu dünyada böyle bir yaşam, böyle manzara, böyle bir güleryüz var dedirten, bizim de nüfus 700 bin olsa keşke diye sorgulatırken, bu Budizm insanı gamsız yapıyor zaar dedirten bir ülke.

Kırıp kafayı uzun süreli göçmek lazım. Tam sindirmek ve şehre dönünce yaptığımız saçmalıkların daha net ve uzun süreli farkına varıp özümüzü koruyabilmek için.

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...