Myanmar Felaketi ve Düşündürdükleri



Bu dünyanın en çok sevdiğim köşelerinden biridir Myanmar ve geçen haftadan beri orada yaşanmakta olan trajedi, içimi acıtıyor. Güneydoğu Asya'yı vuran en büyük felaketlerden biri olan uğursuz NARGİS kasırgası, binlerce insanı kurban almakla yetinmedi, yüzbinlercesinin de evsiz barksız, aç ve susuz kalmasına sebep oldu. Yaklaşık bir milyon kişi, muhtemel salgın hastalıkların tehdidi altında kıvranmakta. Her türlü sıkıntıda, üzüntüde dahi pırıl pırıl gülümsemesini yitirmeyen Myanmar halkının bu şartlarda hala gülümseyebildiğini hiç sanmıyorum.

Dış basına yansıyan haberler gerçekten son derece ürkütücü. Ülkenin güney kısmı adeta sular altına gömülmüş durumda. Uydu fotoğraflarını okuyunca anlıyorsunuz ki, birçok köy haritadan resmen silinmiş. İnsanın aklı almıyor bu şekilde bir doğal felaketi... Her türlü şarta meydan okumaya pek meraklı insanoğlu, işte böyle zamanlarda aslında ne denli çaresiz olduğunu hatırlayıveriyor doğanın öfkesi karşısında. Volkanların püskürmesi, depremlerin toprağı boydan boya yarması, fırtınaların koca koca ağaçları köklerinden sökerek istediği yöne savurması, sel sularının çamurlu ağzıyla önüne gelen herşeyi yutması, dalgaların köpürerek kıyılara saldırması... Bunlar insana ne kadar miniminnacık olduğunu hatırlatan sahneler değildir de nedir? Amaaaaa...İnsanoğlu ders alıyor mu??? Buna verilecek cevabın ne olduğu hepimizce son derece aşikar...

Myanmar, toprak altı zenginlikleri çok olan bir ülke. Dünyanın en büyük yakut madenleri orada. Petrol açısından da fakir sayılmaz. Toprakları bereketli, özellikle İrrawady nehrinin geçtiği yerler oldukça verimli. Dünyanın açlık çeken pek çok ülkesine oranla şanslı bile sayabiliriz. Her ne kadar halkı zengin olmasa da, yaygın tarım sayesinde kendine yeter derecede üretim yapabiliyor. Hayvancılık da çok önemli. Zaten ülke nüfusunun büyük bir kısmı toprakla iç içe yaşamakta. Şehirlerde yaşayan nüfusun bile mutlaka kırsalla, kopmayan bir bağı var. Aslında o kadar iyi durumda olabilecek bir ülke ki! Maalesef yüzyıllar boyu kötü yönetilmiş. Topraklarında güçlü krallıklar kurulup yıkılmış, büyük savaşlar olmuş, 19. yüzyılda İngiltere'nin Hindistan merkezli bölge hakimiyeti Myanmar'ı da etkisi altına almış. Emperyalizme karşı duran bir grup insanın önderliğinde, bağımsızlığına kavuşmus Myanmar ama maalesef bu beraberinde huzuru getirememiş. Sonunda iş gelmiş kilitlenmiş askeri yönetimlere. Bugün ise Myanmar, hala askeri rejimle yönetilmekte. Baştaki cuntanın, dünyanın en kapalı totaliter rejimini sürdürdüğünü okuyorsunuz gazetelerde. Kimi gazeteciler bir adım ileri gidip, cuntayı kendi gölgesinden bile korkan bir paranoyağa benzetiyorlar. İnsan hakları ihlalleri, faili meçhul cinayetler, kayıplar, sebepsiz tutuklamalar... Myanmar hakkında duyulan şeyler sadece bunlar. Hele bu son felaket, gözlerin iyice bu ülkeye çevrilmesine neden oldu. Cunta beceriksizlikle suçlandı. Halkına yardım götürmekte geciktiği yazılıp çizilirken, dışarıdan gelen yardımların da kabul edilmediği, cuntanın bu işe de taş koyduğu söylenip duruldu. Hatta askerlerin fakir halka yardım edeceklerine, yüksek rütbeli subayların evlerinin önünü süpürmekle meşgul oldukları yazıldı. Bunlarda şüphesiz gerçek payı vardır ama benim hala birtakım şüphelerim var.

Ben artık dünyanın büyük medyasında yazılıp çizilenlerin doğruluğundan şüphe ediyorum. Bu büyük medyanın hakim güçler tarafından istenildiği şekilde kullanıldığını düşünüyorum. Dünya kamuoyu üzerinde istenilen hava yaratılabilsin diye, herşeyin ve her haberin istenildiği gibi yontulduğunu düşünüyorum. Demiyorum ki cunta sütten çıkmış ak kaşık! Tabii ki totaliter bütün rejimler, son derece sevimsiz ve insanlık dışıdır ama bu okunanlar da gerçek mi???Şimdiiiii...Myanmar'ın tarihine bakıldığında görülen bir gerçek var: Ülke devrin büyük güçleri tarafından sürekli bölünüp yönetilmek istenmiş. Myanmar gerçek bir etnik grup, dil ve renkler mozayiği...İşte yüzyıllar boyunca bu farklılıklar öne sürülüp, pompalanarak Myanmar'ın birliği yok edilmeye çalışılmış...Amaç bölmek, zayıflatmak ve ardından da ülkenin bütün toprak zenginliklerini rahat rahat sömürmek. Maalesef bu gerçek!!!!! Emperyalizmin acımasız pençeleri, bir ülkenin böğrüne saplandığında, dirlik ve düzen kalmaz orada. İşte Myanmar'ın da başına gelenler bunlardır... Cuntanın varlığı, ülkenin içine kapalılığı, ABD başta olmak üzere batılı yabancılara güvenememeleri... Bunlar sebepsiz yere oluşmuş refleksler değil! İpin ucu kaçmış, katılıyorum ama ateş olmayan yerden de duman çıkmaz!

Bütün bu felaketlerin içinde, yaşama savaşı veren yüzbinlerce insan için dua ediyorum. Bir an evvel bu yaraların kapanmasını ve yaşamın olabildiğince çabuk normale dönmesini diliyorum. Cuntanın bu felaketten bir ders çıkarmasını istiyorum: Dünyada yapayalnız kalmak iyi birşey değildir. Felaketlerde elinizi tutacak dostlarınız olmalı. Sadece kişisel boyutta değil, ülkesel boyutta da geçerlidir bu kural. Veeee herşey çabucak düzelsin istiyorum ki Aralık ayı geldiğinde yine bu çok sevdiğim ülkeye gidebileyim. Bagan'da İrrawady nehri üzerinde güneş batarken, oturup o renkleri içime çekebileyim. Yangon'da Strand Hotel'e gidip, koloniyal barında içki içebileyim, Shwedagon'da ilahilere eşlik edip, Mandalay'da kukla tiyatrolarını seyredebileyim. İnle'de gölün ortasında kazıklar üstünde kurulu otelimizde sabah uyanıp, balkonumun altından geçen İnta balıkçılarını selamlayabileyim.

Canım Myanmar! Dayan güzel ülke!

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...