Salzburg Mon Amour -4-


Dün akşam festivalin kapanış konseri vardı ve bugün öğleden sonra artık şehre veda ediyorum. Buralardan ayrılmadan önce bu izlenimlerimi, sıcağı sıcağına aktarmak hoş olur diye düşündüm.
  • ·      Viyana Filarmoni Orkestrası’nın üçüncü konserini heyecanla bekliyordum. Bu heyecanımın bir parçası Fransız şef George Pretre’i yeniden orkestranın başında görecek olmamdı. Maalesef olamadı! Pretre rahatsızlanmış ve konsere gelemedi. 1924 doğumlu ünlü şefin yerine, Rus asıllı şef Semyon Bychkov çıktı sahneye. Bychkov, Viyana Filarmoni Orkestrası’nı pek çok kez yönetmiştir. En son geçtiğimiz Aralık başında, Musikverein’daki üç konserde birlikte olmuşlardı ve hatta Byshkov 60. Yaşını böyle kutlamıştı. Orkestranın festival kapsamındaki bu son konserinde, George Bizet’nin Do Majör Senfonisi, Mozart’ın Prag Senfonisi ve Wagner’in Beş Şarkısı vardı. Wagner’in etkileyici parçalarını söylemek için, kıpkırmızı bir tuvalete bürünmüş, ünlü Alman mezzo soprano Elisabeth Kulman çıktı sahneye. Çocukluk yıllarının ışıltılı dünyasından, tabiatın saf güzelliğinden, güneşin batıp batıp hiç bıkmadan yeniden doğmasından, yağmurlardan, çağıldayan ırmaklardan bahseden, insanın içine işleyen şarkılar bittiğinde, koskoca festival salonundaki sessizlik elle tutulur gibiydi. Ve sonra bir alkış koptu… Hepimiz gerçek dünyaya geri döndük.
  • ·      Mozarteum Büyük Salon’daki bütün konserler bu yıl müthişti. 31 Ocak akşamı konserinde Mahler Oda Orkestrası olağanüstü bir program sundu. Açılış parçası İgor Strawinsky’nin Orkestra için 2 No’lu Suiti oldu. Sonra solist olarak sahneye, hepimizin yakından tanıdığı Patricia Kopatchinskaja geldi. Mozart’ın 1775 yılında Salzburg’da bestelediği KV 218 eser sayılı 4 No’lu Keman konçertosunda, genç sanatçı resmen döktürdü. Konserin ikinci bölümünde Strawinsky’nin Pulcinella Suiti açılışı yaptı. 1917 baharında, Strawinsky, Serge Diaghilev ile birlikte, Diaghilev’in  Ballet Russes topluluğunu henüz kurduğu zamanlarda, Güney İtalya’ya ve özellikle de Napoli’ye uzanan bir yolculuk yapmışlar. Orada gördükleri her şeyden çok etkilenmişler. Strawinsky ile Picasso da bu seyahatte tanışıp, arkadaş olmuşlar. Napoli’de bir Commedia dell’Arte performansına gittiklerinde, bu geleneğin renkli temsilcisi Pulcinella’yla da orada karşılaşmışlar. Diaghilev başta Pulcinella olmak üzere, bu kişilikleri bale olarak sahneye taşımak istemiş. Böylece Strawinsky’e Pergolesi’nin müziğini bu bale için uyarlama işi düşmüş. Picasso da kostüm tasarımını üstlenmiş. Bale ilk olarak 15 Mayıs 1920’de Paris’te sahnelenmiş ve büyük başarı kazanmış. 31 Ocak akşamımızın son eseri Mozart’ın KV 183 eser sayılı ünlü 25. Senfonisi oldu. Milos Forman’ın unutulmaz Amadeus filminin açılış müziği olarak herkesin hafızasına kazınan bu senfoni, Mahler Oda Orkestrası’nın maharetli ellerinde ve tabii ki Kolombiya’nın Medellin kentinde doğmuş, müzik eğitimini Viyana’da almış dinamik şef Andres Orozco Estrada’nın batonu altında yeniden can buldu. 
  • ·      Kapanış gününün sabah konserinde Louis Langree yönetiminde, Camerata Salzburg ve solist olarak da 1981 doğumlu, ünlü çellist Sol Gabetta vardı. Bizet’den L’ Arlesienne, Mozart’ın çağdaşı Leopold Hofmann’dan ve Camille Saint-Saens’dan birer Viyolonsel Konçertosu ve son eser olarak da Mozart’ın KV 385 eser sayılı, 35. Senfonisini dinledik. Sol Gabetta Arjantin’de dünyaya gelmiş, anne babası Rus ve Fransız, Madrid, Basel ve Berlin’de değitim almış ve şu anda İsviçre’de yaşıyor. Genç sanatçı narin bedeninde tüm dünyanın minik bir özetini taşıyor dersem abartmış mı olurum acaba? Güzel, başarılı, kendinden son derece emin ve bir orkestraya (Cappella Gabetta) ve festivale (Solsberg Festival) liderlik edebilecek kadar da güçlü bir genç kadın Gabetta. Orkestrayla da müthiş bir uyum içinde, 1759 Guadagnini yapımı cellosuyla nefis bir program sundu bize.
  • ·      Ayrı bir madde olarak ekleyeyim: Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da İş Sanat’ta izlediğimiz Camerata Salzburg, geçen yıl Louis Langree’yi birinci şefleri olarak atadılar. O günden beri aralarındaki uyum, etkileşim iyice güçlendi. Langree yönettiği zaman, orkestra bambaşka bir hale bürünüyor.
  • ·      Kapanış konserinde Academy of San Martin in the Fields ve Janine Jansen çıktılar sahneye. Mozart ve Bartok eserlerinden oluşan bir program hazırlanmıştı. Janine Jansen 1978 yılında Hollanda’da, müzisyenlerden oluşan bir ailede dünyaya gelmiş, 6 yaşında keman eğitimine başlamış ve 2001 yılında ilk defa solist olarak sahnede bulunmuş. O günden beri de durmamış, dünyayı dolaşıyor. Programdaki eserlerin içinde beni doğal olarak, en çok etkileyeni, Mozart’ın sadece 8 yaşındayken bestelediği, KV 16 eser sayılı, 1 No’lu Senfonisi oldu. Eseri dinlerken, parmak kadar çocuğun bunu bestelemiş olduğuna insan inanamıyor. Bu eser, 1765 yılında Mozart ailesi İngiltere’deyken, Johann Christian Bach ile tanıştıktan sonra bestelenmiş. J.C. Bach, Mozart için tüm hayatı boyunca bir ilham kaynağı olmuş diyor festivalin kitabı. Eserin hikayesini okurken,öğrendim ki, Mozart ablası Nannerl’a şöyle demiş: Bana hatırlat da şu kornolara, çalmaya değecek bir şeyler sunayım! 8 yaşındaki bir çocuğun söyleyeceği bir şeye benzemiyor ama söyleyen Mozart olunca, insana  hiç de garip gelmiyor!
  • ·      Mozart Haftası 2013 bitti. Gelecek senenin programı çoktan ilan edildi bile. Yine değişik ve son derece zengin bir festival olacağa benziyor. Öncelikle bir detay vereyim: 2014 yılı Christoph Willibald Gluck’un doğumunun 300. Yılı olacak. Bu vesileyle festivalde, Gluck ve Mozart kesişmesi irdelenecek. Ayrıca, Richard Strauss, Carl Philipp Emanuel Bach, Muzio Clementi ve Arvo Pärt eserleriyle festivalde olacaklar. Solistler içinde, Daniel Barenboim, Andras Schiff, Hille Perl,  Rolando Villazon ve bu yılın kraliçesi Marianne Crebassa ilk aklıma gelenler. Tabii bizler için gelecek yılın festivalinin bir de önemli yanı var: Fazıl Say, Mozarteum Üniversitesinin Büyük Anfisinde iki resital verecek. Değişik bir konsept ve ilginç bir buluşma olacağa benziyor. Orkestralar tabii ki geleneksel olduğu üzere Salzburg’un ev sahibi  orkestraları Mozarteum Orkestrası ve Camerata Salzburg ile, Viyana Filarmoni, Freiburg Barok Orkestrası, Capella Andrea Barca ve Les Musiciens de Louvre Grenoble olacaklar.
  • ·      Yolu bu taraflara düşecek olanlar için bir iki yeme-içme notu: Şehrin en iyi restoranı, bana kalırsa, festival mekanlarının yanıbaşında, samimi ortamı ve son derece lezzetli yemekleriyle ön plana çıkan Triangle. Sahibi Franzi tam bir İstanbul aşığı, sık sık geliyor. Tarihi pastane Schwartz’da milföy harika! Mozart’ın doğduğu ve bugün müze olarak ziyaret edilen evin yanındaki pasajın içinde, vanilya kokan şahane bir mekan. Mozart’ın ahbabı Tomaselli’nin 1703’de kurmuş olduğu kahvehane, hala çalışıyor. Şehrin en güzel meydanlarından Altemarkt’daki köşe binanın iki katını  Café Tomaselli kaplıyor. Bu binanın bir başka özelliği daha var: Mozart’ın ölümüyle genç yaşta dul kalan Costanze, iki çocuğu ve ikinci eşi Danimarkalı diplomat Nissen’le bu binada yaşamış. Kahveleri de pastaları da pek güzel. Ünlü Goldener Hirsch otelin iki restoranı var. Bu restoranlardan bir tanesi, otelle aynı isimle hizmet veriyor ve menüsüyle en zor beğenen gurmeleri bile mutlu ediyor. Ben ise Hertzl adındaki diğer restoranda, yerel Salzburg lezzetleriyle daha mutlu oldum. Bilginize…
  • ·      Bir not da hala dükkanlardan CD alışverişi yapmayı sevenlere: 1847’de kurulmuş Kattholnigg mağazası, müzikseverlere çok kaliteli hizmet veriyor. Sahibi Astrid, güleryüzlü ve çok bilgili bir hanım. Hem güncel hem de nadir bulunan kayıtları oradan temin edebilirsiniz.
  • ·      THY Mayıs sonunda  itibaren İstanbul’dan Salzburg’a direkt uçuşlara başlayacak. Artık Salzburg daha yakın!
  • ·      Festival boyunca ara vermiş olan kar yağışı, dün akşam itibariyle yeniden başladı. Tepeler beyaza büründü yine. Bu satırları yazarken de panceremden lapa lapa kar yağdığını görüyorum. Fonda da Strauss valsleri bana eşlik ediyor.

Evet, Mozart Haftası 2013 bitti. Artık eve dönmek ve hayata karışmak zamanı... Hepinize Salzburg’dan sevgi ve selamlar…
Nice festivallere! Viva MOZART!

Hiç yorum yok:

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...