1 Şubat 2010 tarihinden başlayarak, harika bir ev tuttum kendime. Tam istediğim yerde şıkır şıkır bir daire... Kontratı yaptım ve hemen ardından tura çıktım ve turun her dakikasında bir an evvel İstanbul'a dönüp, yeni cici evime yerleşeceğimi hayal ettim. Bu benim için yeni bir sayfa açmak, herşeyi sıfırlamak anlamına gelecek olan son derece önemli bir adım olacaktı. Tur bitti, İstanbul'a döndüm. Hafta sonunu ancak geçirdim içim içimi yiyerek ve hemen hafta başında, nakliyat firmasını aradım. Önceden tanıdık olduğumuz için, iyi de bir fiyat verdiler bana ve hoppaaa deyip taşındım. Eşyayı attım yeni eve, kombinin bağlanması için de hemen Baymak yetkililerini aradım. Ev yeni inşa edilmiş kombili bir daire olduğu için, "ilk çalıştırma" gerekiyordu... Neyse, lafı uzatmayayım... Sadece şunu söyleyeceğim:
Neredeyse ay bitti ve ben dairemin içinde bir gece bile uyuyamadım...Neden mi?
Çünküüüüüüü...
Hala kombim bağlanmış değil...
Kombim bağlanmadığı için ev buz gibi ve sıcak suyum da yok.
İGDAŞ Okmeydanı çalışanları ile artık kanka olduk.
Ev sahibim bile kendi dairesinin numarasını ve tam adresini bilmiyormuş. Kontrat tamamen yanlış yapılmış...
ve saire, ve saire...
Ben bu evreni yakalarsam torpiline başlayacağım...EYYY ŞEBO İNSANI!!! Duy sesimi....
Neyse, şaka bir yana, bu bekleme durumunun bana faydaları da olmadı değil...O kadar çok ıvır zıvır attım ki, anlatamam. Neredeyse her gün battal boy çöp torbalarıyla kağıt, zamanı geçmiş gereksiz belge, dünyanın dört bir yanından toplayıp biriktirdiğim vadesi dolmuş broşürler, kurumuş/yazmayan/tükenmiş-tükenmez kalemler, artık senelerdir çalışmadığım turizm acentalarının miyadı dolmuş voucher koçanları, son kullanma tarihi geçmiş ilaçlar... Eski giysileri zaten dağıtmıştım... Aman Allahım!!! Resmen bir çöp ev olmaya ramak kalmış ve ben farkında değilmişim hala...
Geçen hafta Sultanhamam'da kumaşçıları dolaştık Didi ve onun vasıtasıyla tanıdığım Lalehan ile...Çiçekli nefis kumaşlar aldım ve koltuklarımı kaplatmaya gönderdim. Alışveriş üstüne bir de Hamdi'de kebap çaktık ki, günün en zevkli kısmı buydu diyebilirim. Kusura bakmayın ama ayva tatlısına ruhumu satabilirdim...Manzara nefisti, gökyüzü de yağmur bulutlarından yeni sıyrıldığı için harika bir maviyi yansıtıyordu aralardan. Bir de Süleymaniye üstüne güneş düşünce, ortalığı altın renkli bir toz kapladı sanki...Nefisti, nefis...
Mutluydum, aslında hala da mutluyum ama maalesef bir türlü evime yerleşemediğim için biraz da kızgınım. Bana bu saçmalığı yaşatan dairesinin numarasını dahi bilmeyen ev sahibimi/aradaki emlakçımı-ki en az kusur onda-/apartmanın doğalgaz işlerini yapan ve yalapşap iş yaptığı için beni ortada bırakan taşeron firmayı buradan esefle kınıyorum!!! Laf olsun işte!!! Kimsenin umrunda olacak değil ya...
Velhasıl, işin komik tarafı, şu anda üzerimde ŞUBAT ve hatta MART kirası bile ödenmiş 2 adet daire var ve ben kendi evimde kalamıyorum... İşin şaka kısmını görebilmeyi başardığım anda eminim çooook güleceğim...
Arkası yarın:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder