Düşünen Kadın VIII / SEL' in Ardından... UTANIYORUM!




Kime çaksam, kime giydirsem bilmiyorum? Başımızdaki seçilmişlere mi, gözü dönmüş cahil güruha mı, açgözlü akbabalara mı??? Offf bilmiyorum vallahi!



Şimdiiiii... Sayın Başbakan'a ne diyeyim? Neymiş? Derenin intikamı büyük olurmuş! Allah ıslah etsin! Dereyi mi? İşte bunun cevabı yoruma açık!



Sayın Muhallebici Belediye Başkanımızın durumu izahı çok trajikomik: Spreylerin gazı ozonu deldi, felaketler arttı... Yahu biliyoruz da, Ayamama' yı da rahmetli babam almadı cendereye... Sen git dereyi hapset betona, sonra yağmur yağınca dere akacak yer bulamasın, doğası gereği kabarıp taşsın, sonra neymiş efendim, "Sorumlulardan Hesap Sorulacak"mış... Yahu adamı delirtmeyin! 15 sene önce de SİZ vardınız bu işin başında! Rahmetli babam değil! Rahmetli babam mı verdi o bölgeye imar iznini? O mu imzaladı kararların altını? SİZ yaptınız...Ama SİZ olmasaydınız da bu OLMAYACAK MIYDI? İşte dürüst olarak söylüyorum ki, bundan pek emin değilim...Maalesef KİM GELSE durum aynı olurdu bence...Koskoca Mimar Sinan ne yapmış peki 500 yıl önce? Gazetelerde çarşaf çarşaf fotoğrafları var...Havadan çekilmiş fotolar hem de! Sayın Başbakan ve Sayın Muhallebici Belediye Başkanı pek severler ya, havadan, helikopterlerle gezip "durum tespitleri" yapmaya...Üçüncü köprünün yerini de aynı bu ileri yöntemle "tespit" etmişlerdi ya...Onun için diyorum ki, o fotolara da bakıverin bir zahmet... Biraz faydalanırsınız belki...



Sayın Kültür Bakanımızın duruma getirdiği izah, bakanımızın doğası ve ünvanı gereği olsa gerek buram buram kültür kokuyordu: Şimdi Tekirdağ'dan Gebze'ye kadar olan bölgenin ne kadarı İstanbulmuş acaba? Kabul! Haksız sayılmaz bu soruyu sormakta... Amma ve lakin, şimdi sırası mı bunun? Yani Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet şehir sınırlarını sorgulamanın ya da tespitinin yeri ve sırası, bugün mü geldi? Hey koca sel! Milletin üç kuruşluk aklı vardı, onu da sildin süpürdün... Sayın Bakanımıza, İstanbul'un tarihi sınırları hakkındaki detaylı çalışmalar listesini önümüzdeki günlerde sunabilirim. ŞİMDİ DEĞİL!



Bu arada yaşanan başka insan trajedileri/fotoğraf kareleri de göze ve kalbe batmadı değil:



Kapalı minibüste yük taşır gibi taşınan işçi kadınlar...Nasıl içime dokundu bu saçma sapan ölüm şekli anlatamam....



Kedilerini sele kaptırmadan kurtarmaya ve bu arada kendilerini de can havliyle kuru bölgeye atmaya çalışan karı kocanın fotoğrafı da benim için etkileyiciydi...



Karton gibi buruşmuş kocca tır kasaları...



Darmadağın olmuş mezarlıklar...



Denizle birleşmiş kıyı şeridi...Tsunami vurmuş gibi resmen...



Ama benim içimi en çok acıtan ve hatta delirten kare: YAĞMACILAR! Utanmazlar, kepaze yaratıklar, leş kargaları ve hatta akbabalar... Nasıl da pişkin, nasıl da fütursuzlar... İşte insanımızın geldiği durum, geldiği nokta BU! Hani Türk insanı MERTTİ? ONURLUYDU? YARDIMSEVERDİ? GÜVENİLİRDİ? Aç kalır ama hırsızlığa TAMAH ETMEZDİ? YUH!!!!!! O zaman o fotoğraflardakiler bizim insanımız değiller, di mi? Uzaydan geldiler... Minibüs-kamyonet tutarak hem de...



Bu manzaralar sadece bizim medyamızda yer almadı tabii ki...Dünya medyası da boy boy yayınladı günler boyunca. Tabii gören arıyor: Fransa'dan, İtalya'dan, Portekiz'den gelen bir sürü telefon ve e-posta bunun kanıtı...Amaaaa, içlerinde bu tip afetlere alışkın Hindistan ve hatta Endonezya'dan gelen mesajlar vardı ki, işte orada durup düşündüm kendi kendime... Üçüncü Dünya olarak sınıflandırdığımız ülkelerdeki dostlarım bile, sağlığımdan endişelenip beni arıyorlarsa, işte bu durum en basit söylemle VAHİM'dir...21. yüzyıldan Türkiye manzaraları...



UTANIYORUM!!!!!!!!!!!!!!!



Bu hale düşürülmüş bir ülkede yaşıyor olmaktan...



Ülkenin bu hale geliş/getiriliş sürecinde HİÇBİR ŞEY yapmamış olmaktan...



Kullandığım OY'un geri dönüşümünü takip etmemiş, hesabını sormamış olmaktan...



Hırsızlıklara, rüşvete, haksızlıklara yeterince ses çıkarmamış olmaktan...



Yeri geldiğinde, işime geldiğinde, bu çarpık sistemin getirdiği Türk Usulü Usulsüzlük'ten, faydalanmış olmaktan...



"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"cılıktan...



O kadar okuyup, tahsil görüp, mevki-para-pul sahibi olup bir türlü ADAM olamamaktan...



Sonunda da leş kargalarına memleketi sahipsiz/sorgusuz/sualsiz teslim etmiş bu DÜZENİN BİR PARÇASI OLMAKTAN...UTANIYORUMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM...

2 yorum:

Hayatla Dans Ve Flört dedi ki...

Osmanlı'dan gelen, "Başımızdakilar" (!?) "Bizi yönetenler"(!) kavramlarının yerini "Bize hizmet edenler" kavramının alması gerekir. Milletvekili kavramının, milletin, kendisine hizmet etmesi için millet tarafından belirli bir süre için vekalet, yetki verilmiş kişi olduğu... Bu ve benzeri paradigma değişimlerinin ciddi olarak yerleşmesi gerek yoksa halk koyun gibi güdülür. Fazlasını istemeyi, hesap sormayı öğrenemezse halk düşük yaşam standartlarında daha uzun süre yaşar. KAMUOYU BASKISI (Public Opinion) kilit değerlerden biridir. Bloglar bunun için akıllıca kullanılması gereken önemli araçlardan biridir. Pasta börek tariflerinin yanı sıra bu ve benzeri yazıların artması önemlidir. Denilebilir ki ne işe yarayacak? Böyle düşünmemek gerekir çünkü bu tür yaklaşım boşvermişliktir ve o zaman herhangi bir istenmeyen durumun değişebilmesi ASIRLAR alabilir. İçinde yaşadığımız hayat standartlarını eleştirmek isteklerimizin, sesimizin, diğer içerikler hobi vb. kadar bloglarda yer alması kişinin kendi hayatına, geleceğine sahip çıkmasıdır. Yazınız için teşekkür ederim.

ilknur dedi ki...

Sesimin birileri tarafından duyulmasına çok sevindim. Yalnız olmadığımı farketmek bana umut verdi. Ben teşekkür ederim...

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...