Datça ve İtalya... Ardından ÇALIŞMA MASASI

Neredeyse yaz bitti!!!
Gerçekten de bazen böyle hissediyorum. Elde güzel şeyler var ama...Boşa gitmemiş bir zaman dilimi... 
Öncelikle Datça, Osman'ın sergisi nefis geçti. Serginin hazırlığı, heyecanı, kitabı, çerçevesi derken zaman nasıl uçup gitmiş hiç anlamadık. Büyük gün gelip çattığında, jetonumuz bir anda büyük bir gürültüyle düştü. Sergi açıyorduk!!! UKKSA'da güzel bir topluluk katılımıyla, ressam İbrahim Çiftçioğlu'nun sunuşu, Datça Belediye Başkanı Sayın şener Tokcan'ın da katılımı ve güzel konuşmasıyla anlam kazanan harika bir açılış oldu. Yerel şaraplar ve meyveler eşliğinde, güzel müzik ve zeytin ağaçlarının desteğini de alarak, çok güzel zaman geçirdik. 
Serginin ilerleyen günlerinde çeşitli şehirlerden gelen dostlarımız da bu maceramızı daha da zenginleştirdiler. Hepsine kocaman bir teşekkür!
Ardından İtalya'ya gittik...
Toscana ve Umbria!!!
Hiç dönmek istemedim.
Küçük şehirlerde kaldık. Ortaçağ atmosferini olduğu gibi koruyan, doğası da bozulmamış, gözüdönmüş kapitalizme kurban edilmemiş yerlerden geçtik. İnsan olduğumuzu hatırladık. Kimse bizi kazıklamaya kalkmadı. Kimse hak etmediği parayı kazanma çabasında değildi çünkü... Yemekler yedik, hakkını ödedik. Küçük ve son derece nezih otellerde kaldık, ederini ödedik. Kimse eşeği boyayıp zebra diye yutturmaya kalkışmadı... Akşamları yürüyüşler yaptık aydınlatılmış ortaçağ sokaklarında. Her geceyarısına doğru dondurmalar yedik maaile sokaklarda dolaşan İtalyanlarla. Otellerde, otel sahiplerinin hiç gocunmadan valiz taşıdıklarına, çöp döktüklerine, müşterilere çay kahve taşıdıklarına ve gelenlerin arabalarını park ettiklerine tanık olduk. Otel derken, öyle ''antin kuntin'' işletmelerden bahsetmiyorum. Bunlardan kimi bir kaç yüzyıllık Toscana çitfliği, kimi de onbeşinci yüzyıldan kalan Dükler Sarayı'nın misafirhanesiydi... Spoleto'da, asil bir ailenin eski sarayında kaldık, sahibi zarif mi zarif hanımefendi her sabah taze kek yapıp, kahvaltı büfesine getiriyordu. İşte o zaman anladık: Tarlan varsa içinde, teknen varsa kıçında, işin varsa başında olacaksın kardeşim!!! FARK BU!!! Gocunmadan, üşenmeden, severek çalışırsan eğer, başarı senin olur... Bizde öyle mi? Hangi doğru dürüst işletmenin sahibini böyle görüyorsun işin başında? Hemen hemen hepsi bir işletme müdürü diye birini bulup oturtur işin başına, ondan sonra seyreyle gümbürtüyü... Haa, bir de kalitesiz hizmete dünya kadar para istemeyi de başarı sayarlar. Benim de halkımın ''cebi dolu görgüsü boş'' kısmı, buralara paraları basıp, o beş para etmeyen işletmelere hem para, hem sözde statü, hem de küstahça bir temelsiz özgüven kazandırırlar. Olan bizim gibi parası kendine göre daha kıymetli, hesabı daha temkinli ama dünya görgüsü daha fazla olup da, kalite talep edenlere olur... Kazıkları yer yer otururuz ve en sonunda evimizden dışarı çıkmamaya başlarız. 
Neyse, yine yaşlı kadınlar gibi söylenmeye başladım. 
Fotoğraflar da koymayı umuyorum ileride...
Şimdilik bu kadar!!! Artı Bir Kanal'da Haberler başlamak üzere. Artık başka kanal izlemiyorum. Ya HALK TV ya da ARTI BİR!!! Keep on Chapulling!!! 

Haa!!! Bir de unutmadan: Artık Şişli' de de bir çalışma masam oldu!!! BAYILIYORUMMMMM!!! Yani artık yazı köşem var!!! Yazmamak, üretmemek için hiç bir bahanem kalmadı artık...

1 yorum:

Sahildeki Ev dedi ki...

Sevgili İlknur, Osman'ın sergisine çok istememize rağmen bir sağlık nedeni ile gelemedik, ama sonra giden komşularımızdan haberleri aldım hatta kataloğu uzun uzun inceledim..Müthişdi..Lütfen Osman'a sevgilerimi ilet, kutluyorum...
Ayşegül

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...