Her Kar Yağdığında Azıcık Hüzünlenirim...


Dışarıda kar yağar ve içeride MEZZO TV'de ABBADO, MAHLER 5. Senfoniyi yönetirken, kışın en güzel zamanında evdeyim ne mutlu diye düşünmekten alamıyorum kendimi. FACEBOOK'taki yazılanları takip ediyorum da, insanlar yine sokaklarda mahsur kalmışlar, trafik arap saçına dönmüş, taksiler karaborsaya düşmüş ve bunun gibi mini felaketler yaşanıp durmuş gün boyu. Ben ise evden dışarı çıkmadığım ve haberleri izlemediğim için (aylardır) hiç bir şey bilmiyorum, "haberlerden haberim yok"... Bunun için işte, pencereden bakıp da yağan karı gördüğüm zaman hem sevinip hem de hüzünleniyorum. Seviniyor olmamın özel bir sebebi yok; kayak ya da snowboard yapmak için bir yerlere gitmeyeceğim nasıl olsa ama hüzünlenmek için bir ton sebep sayabilirim.
En çok da artık çocukluğumdan çok ama çok uzak bir yerde durduğumu hatırattığı için hüzünleniyorum. Çocukken kar yağdığında "tatil yağıyor" diyerek sevinirdim, sokaklarda oynardım, ellerim ve ayaklarım buz tutana kadar, sırılsıklam olana kadar, nefesim bile donana kadar hem de...Sonra kocaman mavi sobanın ısıttığı hole girip soyunurdum ve kıpkırmızı olmuş bacaklarımı ovuştura ovuştura ısınmaya çalışırdım. Bıraksalar hemen yeniden fırlayabilirdim sokağa ama annem bırakmazdı bir daha. Mutlaka nefis bir akşamüstü kahvaltısı hazırlar, fırından henüz çıkmış börekleri ve kekleri dizerdi sofraya. Üzeri pudra şekeriyle kaplı elmalı kurabiyelerini özlüyorum özellikle. Akşam babam işten dönüp arabayı evin önüne park ettiğinde, anneciğimin derin bir rahatlama ile gülümsediğini görürdüm. Bize çaktırmazdı ama babam gelene kadar içi içini yerdi. Bizim mahalle bundan 30 sene evvel kuş uçmaz kervan geçmez bir boğaz sırtı olduğundan yollarımız kışın diz boyu kar ve buz olurdu. Arabayla o yokuşları inip çıkmak ciddi bir sınavdı herkes için. Kar yağdığında ya koyu bir mercimek, ya da tarhana çorbası yapılırdı evde. Babam severdi ve bayıla bayıla içerdi. Zaten annem o kadar güzel yemek yapardı ki, sade suyu ısıtıp önümüze koysa, lezzetli olurdu.
Mahalle arkadaşlarımla türlü haylazlıklar yapardım kar yağınca. Aslında her mevsimde yapardık da kar yağdığında daha bir eğlenceli gelirdi her şey nedense. Bir tahta merdiveni yiyice parlatıp, neredeyse cilalamıştık. Üzerine 10 çocuk doluşup, yokuş aşağı kayardık Emirgan sırtlarında. Bir keresinde frene basamayıp yokuşun tam bitimindeki zemin katın salon penceresinden içeri uçup, baş köşedeki yemek masasının üstüne konmuştuk. Film gibi değil mi? Ama gerçek bu olay! Bütün masa, sandalya, pencere ve tavandaki avize paramparça olmuştu. Bu olay bize hafif sıyrıklar ama ağır cezalar getirmişti ve o haftanın sonuna kadar bir daha sokağa çıkamamıştık. Mahallenin bütün çocukları nesiplenmişti bu cezadan çünkü şahane merdiven buluşu ortaktı! Kimse birbirini ele vermemişti ama ceza da epeyi ağırdı. Hepimiz haftanın sonuna ve cezamızın biteceği zamana kadar karın eriyeceğinden korkuyorduk. Ama korktuğumuz olmadı çünkü İstanbul'un sayılı kışlarından biri yaşanıyordu. Ve gökten "tatil" yağmaya devam etti. Biz de cezamız biter bitmez soluğu merdivenimizin tepesinde aldık. Başka yokuşta kaydık bu sefer! Anne babalarımız da, ortak bir kasa oluşturup, tarumar ettiğimiz evi onarttılar ve eşyaları yenilediler...
Tabii bütün bu haylazlıkları yaparken, kekleri poğaçaları yerken, pencerede babamın dönüşünü beklerken yanımda değişmez suç ortağım ve can dostum, kızkardeşim AYŞEGÜL olurdu. Onunla her yere gider, her şeyi yapardım. Hayatımın ayrılmaz parçasıydı. Onsuz hiç bir oyundan zevk almaz, o meşhur merdiven-kızakta onu hiç bir zaman yalnız bırakmazdım. Aklımca onu koruyabileceğime inanırdım çünkü...İşte bu yüzden kar yağdığında hüzünleniyorum, çünkü o uzun zamandır yok hayatımda... Bana O'nun eksikliğini daha fazla hissettiriyor kar. Tabii karın beraberinde getirdiği her anı, sadece Ayşegül'e değil, artık yanımda olmayan sevdiklerime götürüyor beni. Özlemimi hatırlıyorum...
Yine de seviyorum karı! Başımı çevirip sokağa baktığımda, elektrik direğinin turuncu ışığında yavaş yavaş yere düşen kar tanelerini görmek çok hoşuma gidiyor.
Aklıma gelenleri geldikleri gibi, değiştirmeden ve öylesine yazdım...
Amerika'nın ikinci bölümünü bekleyenler kusura bakmasınlar, KAR yağdı böyle oldu:)))

2 yorum:

Unknown dedi ki...

İlknur ne güzel yazmışsın...Hem güldüm, hem de gözlerim doldu. Merdivenler camdan salona dalış sahnenizi görebiliyorum inan. İyi ki size birşey olmamış... Sevdiklerine benden de selam olsun. Sevgiyle...

Melih Anık dedi ki...

Son zamanlarda okuduğum en duygusal yazı bu! Bilirim hüzün paylaşılmaz, aynı yalnızlık gibi. Kar gördüğümde yazdıklarını hatırlayacak olmam paylaşma sayılır mı?

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...