Hayat su gibi akıyor ve ben bazen bu hızlı akışı bir türlü kontrol edemiyormuşum gibi hissettiğimden, kendimi sersemlemiş hissediyorum. Aslında biliyorum ki, kontrol edemiyorum ama hızını biraz daha ayarlayabilirsem sanırım daha mutlu bir yaşantım olacak. Yaptığım işin en büyük güçlüklerinden biri de bu olsa gerek: HIZLI!!! Hayatı turdan tura endekslenerek yaşamak ve bir yılın içindeyken, gelecek yılı ve bazen ondan sonraki yılı planlamaya çalışmak bu hıza da katkı yapıyor doğal olarak. Şikayetçi miyim peki? Yoo!!! Eğer yapmak istediklerimi de bu hızlı akışın içine dahil edebilirsem, o zaman sorun kalmaz. Aslında buna yabancılar TİME MANAGEMENT diyorlar...Yani zamanını en verimli şekilde kullanma sanatı! İşte son zamanlarda ben de buna kafa yormaya başladım. Elimdeki zamanı, daha verimli, daha üretken nasıl kullanabilirim? İş dışında, evde geçirdiğim zamanları nasıl daha etkili kılabilirim? Hobilerimi ve hayallerimi nasıl gerçekleştirebilirim?
Bir süre bu fikre takılı kaldım. Ayağıma kırk kiloluk prangalar takılmış gibi, sadece oflayıp puflayarak, keşke şunu da yapabilsem, keşke buna da vaktim olsa diye diye ayları devirdim. Kurduğum cümleler hep şöyledi: Ben emekli olunca, suluboya resim yapacağım, şarkı söyleyeceğim... Ya da : Bir emekli olayım, o zaman yazacağım... Bütün bu sözlerin arasında unuttuğum bir şey vardı: BEN EMEKLİ OLMAYACAĞIM Kİ! Benim hayatımı klasik anlamda emeklilikle geçirebilmem mümkün değil ki! İşte o zaman galiba hafifçe ayıldım. Emekliliğimi beklemem kadar saçma bir şey olamazdı! Bu GODOT'yu beklemekten farklı değildi en nihayetinde. Tabii erkek arkadaşımın da beni etkilediğini söylemem lazım... Hayatımı ertelemeden, üşenmeden ve vazgeçmeden yaşamam konusunda o kadar yönlendirici oluyor ki, nasıl teşekkür etsem bilmiyorum. Bir de son zamanlarda görüştüğüm dostum Banu var. Şimdilerin moda tabiriyle "yaşam koçu" olarak eğitim üzerine yoğunlaştı ama benim için koç moç değil de, bazı anahtar sorularla, beni bana hatırlatan, aslında içten içe zaten bildiklerimin farkına varmamı sağlayan tatlı insandır Banu... Bu müthiş bileşim beni harekete geçirdi ve uzun zamandır ertelediğim ve neredeyse vazgeçtiğim hayallerimi ön plana almama yol açtılar.
Uzun lafın kısası: Yarın kendime dair planlarımın ilkini devreye sokuyorum!!! Uzun zamandır hayalini kurduğum şarkı söyleme işini ön plana aldım ve yarın özel şan derslerine başlıyorum... Bugün hocamla tanışmaya gittim, çok tatlı ve gencecik bir insan. Billur gibi bir sese sahip. Operada görevli aynı zamanda... "Bir duyalım sesini" dedi ve piyanoyu tıngırdattı. Önce biraz gergindim, kendimi sınava girmiş bir öğrenci gibi hissediyordum. Gerginliğimin farkına varmış olacak ki, beni rahatlamam konusunda yüreklendirdi. Notalar yükseldikçe, kendime olan güvenim yerine geldi ve sırtımı dikleştirdim, karnımı içeri çektim ve sesimi daha yükseklerden aşırmaya başladım. Birkaç dakika indik çıktık nota merdiveninden...Galiba memnun kaldı durumdan ve "Belli ki kulağınız pek yatkın bu duruma ve yine belli ki çok opera dinlemişsiniz" dedi... Velhasıl, yarın ilk dersimiz... Heyecanlıyım ve mutluyum. Uzun zamandır ilk defa sadece kendim için, zevkim için bir şey yapacak olmanın mutluluğu var içimde...
Sırada suluboya ve kitap yazma işi var... Bu hareketlenme oralara da sirayet eder mi bilemiyorum ama ben artık ertelemeden yaşamak istediğimin farkına vardım. Ve esas önemlisi, bunun benim elimde olduğunu gördüm...
Yarın ilk dersten notlarla buraya dönerim. Bakalım neler olacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder