İlk şan dersimizi Pazartesi günü yaptık. Senelerdir bu şekilde kullanmamıştım sesimi, müthiş bir deneyim oldu benim için. Gırtlak, burun, ağız nahiyesinde ne kadar da çok yer varmış ses çıkarabildiğimiz...Ki bu daha İLK DERS!!!! Ne kadar zormuş Allahım!!! Bir saatlik dersin sonunda kendimi iki saatlik yoga sınıfından çıkmış gibi hissettim açıkçası. Nasıl bir efor sarfettiysem artık! Sırtımdan ter boşalıyordu resmen. Tabii burada benim acemiliğim yüzünden kendimi kasmam da var ama olsun...Dudaklarımı büzüştürüyorum, omuzlarımı kasıyorum, bacaklarımı yere sabitliyorum... U'larım birkaç notadan sonra O'ya dönüşüyor...Hocam ikaz ediyor:UUUUU... Hocam "beden aşağı ses yukarı" diyor... Kollarımı serbestçe bırakıyorum aşağıya ama bu sadece beş saniye sürüyor. Bir sonraki egzersize geçtiğimizde yine kasılıveriyorum. Dudaklarım kendiliğinden büzüşüyor. Bunlarla mücaele ederken bazen başlangıç notasını kaçırıyorum. Kızıyorum kendime...Yine kendime hep reva gördüğüm TOLERANSSIZLIĞIM devreye giriyor. Başkalarına sonsuz tolerans, kendime SIFIR! Sanki ben ömrüm boyunca şan dersi almışım da, hata yapmam ayıpmış gibi! Bu ne kibir! Bu ne gurur! Bu ne acımasızlık! Hata yapabilmem özgürlüğü tanımam lazım kendime. Herşeyi de MÜKEMMEL yapmama GEREK YOK! Zaten ben mükemmel değilim. Mükemmellik insana özgü değil... Neyse ki bunları ders sırasında da hatırlayıp sonunda gevşiyorum, kıkırdıyorum, şakıyorum.... Sonuçta bana büyük keyif veren bir ilk ders oluyor...
Bugün ise suluboya resim becerimi geliştirmek için bir başka tatlı öğretmenle tanıştım. Suluboya becerim derken yine epeyi havalı bir terim kullanmış olduğumu hissediyorum zira "beceri" benim resim yeteneğim konusunda, bence, son kullanılacak kelime! Çünkü Allah vergisi yetenek falan yok bende... Eğer bir şeyler çıkacaksa, çalışarak, öğrenerek olacak. Yine de umutsuz değilim! Bugün öğretmenime neler yapmak istediğimi anlatım. Daha önce çiziktirdiğim bir şeyleri gösterdim. Özellikle eskiz ve desen konusunda kendimi geliştirmek istediğimi anlattım ve bu hayalimde bana yardımcı olmasını diledim ondan. Kendime hiç toleransım olmadığını ve en çok bunu kırmak istediğimi söyledim ona. Kendime göre eğer bir şeyi beceremiyorsam, hemen kaçıyorum, uzaklaşıyorum... Hata yapmaktan, becerememekten korkuyorum. Başarısızlığı kabul edemiyorum. Ne kötü değil mi? Hatalar insana mahsustur ve insan doğrularından çok hatalarından öğrenir aslında. Büyümenin en garantili yolu da budur! Bu duygularımı resim öğretmenimle de paylaştım. Sanırım biraz yol alabileceğim bu şekilde...
Velhasıl, hayallerimin peşine takıldım, uçuyorum... Bunlarla birlikte bir de yazıya yönelebilirsem, işte o zaman çifte kavrulmuş olur her şey!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder