İtiraflar...Gitmek, dönmek, kalmak...


Bir de baktım ki epeyi vakit geçmiş yine ve ben hiç bir şey yazmamışım. Aslında kendimce bir karar almıştım ve daha düzenli yazacaktım buraya. Her gün olmasa bile iki üç günde bir, sadece iki satır da olsa, bir şeyler çiziktirecektim. İnsan yazdıkça disipline girerdi çünkü...Yapamadım işte! Olmadı... Bir tembellik, bir durma ve hiç bir şey yapmama arzusu, düşünmeden, hesapsızca -sadece- gezme tozma isteği bütün disiplinli tutumlardan uzağa atıyor beni. Elim klavyeye varmıyor... Bu da kendimi birazcık suçlu hissetmeme yol açıyor. Kimseye değil, kendime karşı! Yazdıklarımı düzenli takip eden bir "okur kitlem" olsa hadi neyse de, kendi kendime çalıp söylediğim şuncacık, zavallıcık blogum bile bazen bende "eyvah yine yazamadım" diye dertlenip, kendimi hiç bir şeye yetişemiyormuşum gibi hissetmeme sebep oluyor. Evde olduğum zamanlarda yine ders çalışıyorum tabii ki ama onu da istemiyorum aslında. İstiyorum ki her şey kendiliğinden oluversin. Bilgiler, araştırma sonuçları zahmetsizce kafamdan içeri doluversin. Bir sabah uyanayım ve ihtiyacım olan bütün bilgilere vakif olduğumu göreyim...Ama nerdeeee? Mızmızlanan bir kocakarı gibi olduğumu düşünüyorum bazen. Hani hep söylenen, hep dırdırlanan ama koca poposunu kaldırıp da bir halt etmeyen...Sonra içimdeki sağduyulu, didaktik ses tonlu, başöğretmen yanım diyor ki: Sen de kendine amma haksızlık ediyorsun. Dünya kazan sen kepçe bir yaşamın var. İnsanların belki de bütün bir ömürlerinde bile yapamayacakları yolları sadece bir ayda, üstelik de arkana bir sürü insanı takıp sorumuluklarını üstlenerek katedip, bir gün Asya bir gün Avrupa gidip geliyorsun. Yorgun olmaya hakkın var. Bir şey yapmama, kimseden ve hiç bir şeyden sorumlu olmamaya hakkın var. Bu bir lüks değil, bir ihtiyaç! Ancak kendime bunu hatırlattıktan sonra biraz gevşeyebiliyorum ama bu itiraf edeyim ki bu da tam bir gevşeme olmuyor. Esas istediğim şey evimdeki üçlü kanepemde sıcak bir battaniyenin altına sığınıp, şahane bir kitaba gömülmekken bir anda kendimi, misal, Hindistan uçağına yetişmeye çalışır bulunca, gevşeyecek durum pek olmuyor tabii ki... Amaaaaaaaa...Kontuarda bekleyen yolcularımla buluşunca, bütün o mızmızlıklarımı unutuveriyorum bir anda... Sahne korkusu gibi bir şey olsa gerek biraz. Işıklar üstüne çevrildiğinde, bütün endişelerinden arınan bir virtüöz gibi, ben de rolümün gerektirdiği kostüme bürünüp, bütün o uyuşukluğumdan kurtuluyorum. Bir de mikrofonu alınca elime, değişiyorum resmen, bülbül kesiliyorum adeta, dereden tepeden, doğudan batıdan, tarihten bugünden...Anlat anlat bitmiyor ve zaman uçuyor. Başkaları için yepyeni ve yabancı olan coğrafyalarda, kendi evimdeymişim gibi rahatça dolaşabiliyor olmaktan büyük haz duyuyorum. Kaç kişiye bahşedilmiştir ki böyle şeyler? Üstelik çocukluğundan beri tek istediği şey dünyayı görmek olan birinin, hayallerinin gerçekleşmesi değildir de nedir bu? Evet yaa...Tek istediğim şey buydu ve bu bana verildi. Misyonum bu olsa gerek benim de: Gezdirmek, anlatmak, tanıtmak...Ve bunu adeta bir ibadet ediyormuşcasına kutsal kabul ederek yapmak! Kaç kişi işini bunca tutkuyla yapabilme şansına sahiptir dünyada? Ben işte o mutlu azınlıktan biriyim.

Yine de itiraf edeyim ki en güzel an, dönüş uçağının tekerlerinin İstanbul Atatürk Havalimanı'na konduğu andır... Sorunsuz ve başarılı geçmiş bir gezinin ardından, döner bantta valiz beklerken sarmaş dolaş vedalaşma anı, insana o kadar büyük bir tatmin duygusu verir ki! Herhalde bu da, alkış sesleri arasında kapanan perdenin ardındaki sanatçının hissettiği şeylerle benzeşir.

Bir de tabii ki dışarıda beni karşılamaya gelmiş bir bekleyenim varsa, işte esas o zaman eve dönüş gibisi yoktur...Kısa da sürse bu evde kalış hali, sırf o karşılanma için bile gitmeye değer!!!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ikocum ben blogunu düzenli takip ediyorum. o nedenle bana karşı sorumluluğun var :))) daha sık yaz lütfen.
ayrıca işini o kadar iyi yapıyorsun ki keşke seninle daha çok gezme şansımız olabilse... bir gün piyango bize vurursa bizi şöyle 3-5 ay gezdirirsin değil mi? para çok olacağı için bizde, sen sevdiklerini özledikçe istediğin an geri dönersin istanbul'a :) herşey bizden :)
sevgiler
tijen

Tecritte 3. Hafta... Her şey normalmiş gibi yaşamaya çalışmak...

Günler birbirini hızla takip ederken, bir de fark ettim ki, tecritteki 3. haftamızı doldurmuşuz geçen Perşembe. Bugün Cumartesi... Sa...