Bugün, Sri Lanka’nın ilk gerçek başkenti
olarak kabul edilen Anuradhapura’dan başlamak istiyorum. Kuruluş dönemi olarak
M.Ö 5 yüzyıl verilmesine karşın, yörenin bereketli topraklarındaki insan izleri
çok daha eskilere kadar uzanıyor. Ülkenin tarihine yön vermiş krallıklardan
Rajarata’nın üçüncü başkenti olduğu zamanlarda, diğer bi deyişle M.Ö 400ler ile
M.S 10.yüzyıl arasında, yani yaklaşık 1500 yıllık bir dönem içinde, bütün Sri
Lanka’nın hem manevi hem de idari merkeziymiş. En önemli özelliği nedir diye
sorulduğunda Budizm’in Hindistan dışındaki ilk kök saldığı yerdir dersem,
yeterince ifade etmiş olurum. Hatta ben bu söylemi bir adım daha ileriye
taşıyıp, eğer Sri Lanka ve Anuradhapura merkezli bu güçlü krallık olmasaydı, onlar
Budist geleneğe sahip çıkmamış olsalardı, bugün belki de Budizm yeryüzünden
silinmiş eski inançlardan biri olarak anılacaktı. Oysa hiç de öyle olmadı ve
Hindistan’dan gelen keşiş Mahinda, Anuradhapura yakınlarında, Kral Devanampiya
Tissa ile buluştu ve bu buluşmanın sonunda, Budizm yepyeni bir hami kazanmış
oldu. Anuradhapura ise, manevi bir merkeze dönüştü. Hatta Mahinda’nın rahibe
olan kızkardeşi Sangamitta tarafından getirilen kutsal Bodi ağacının bir dalı
burada toprağa dikilerek, Budizm’in manevi kök salışı taçlandırıldı.
Hemen bir not düşelim: Mahinda ve
Sangamitta, Hindistan tarihinin ilk Budist kralı Aşoka’nın evlatlarıydı ve
babalarının isteği üzerine, Budizm’in şefkat ve barış kelamını yaymak üzere
görevlendirilmişlerdi. Sangamitta’nın beraberinde getirdiği ağaç dalı ise,
Buda’nın altında aydınlanmaya erdiği kutsal ağacın bir dalıydı. İşte bu dal
Anuradhapura’da toprağa kavuştuğu andan itibaren bu manevi yol adada kök saldı
ve bugün de ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunu aydınlatıyor.
Anuradhapura’daki en önemli ziyaret yeri
olan bu ağacın hala yaşadığı tapınak kompleksi Jaya Sri Maha Bodi, dünyanın pek
çok yerinden gelen Budist hacıların akınına uğruyor. Dünyanın insan eliyle
dikilmiş kayıt altındaki yaşayan en yaşlı ağacı olarak kabul edilen bu ağaç,
artık ne yazık ki iyice cılızlaşmış. Yaşamaya devam edebimesi için alttan
direklerle desteklenmiş durumda. Ancak ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, hayatta
her şeyin bir sonu olduğunu hatırlatırcasına, Budizm’in geçicilik prensibinin
canlı temsilcisi olarak tapınakta korunuyor.
Anuradhapura’daki en önemli tapınaklardan
bir diğeri de, bembeyaz rengiyle bulutlarla yarışan Ruwanwelisaya stupasıdır.
Stupalar, daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, içine girilmeden, tavaf
edilerek ziyaret edilen kutsal yapılardır. Ruwanwelisaya M.Ö 140 yılında, Sri
Lanka’nın amansız düşmanı Güney Hindistan kökenli Chola hanedanına karşı
kazanılan bir zafer sonrası, Sri Lanka kralı Dutugemunu tarafından inşa
ettirilmiş. Uğurlu kabul edilen bir dolunay günü yapımına başlanan stupa,
yıllar sonra, binlerce rahip, rahibe ve inananlar eşliğinde, büyük törenlerle
kutsanmış. Buda’nın Kutsal Emanetleri, stupanın tam merkezinde yer alan bir
hazine dairesine yerleştirilmiş.
122
metreye uzanan yüksekliği ile, dünyanın en büyük Budist yapıları arasından
gösterilen bir başka stupadan daha bahsetmek isterim: Jetavanaramaya. İçinde
Buda’nın kuşandığı kemerin bir parçasının saklı olduğuna inanılan bu stupa ise,
kral Mahasena tarafından 200’lü yılların sonunda inşa ettirilmiş. Yapımında
93.3 milyon pişmiş tuğla kullanılmış. Bu tuğlaların karışımında %60 ince kum, %
35 kil kullanılmış. Tonlarca ağırlığa karşı dayanıklı olabilmeleri için farklı
pişirme teknikleri uygulanmış. Yoksa binlerce ton ağırlığı altında toz olup
giderlerdi bugüne kadar! Ayrıca kireçtaşı tozu, kil ve elenmiş kum karışımı ile
yapılan bir dolgu maddesi harç olarak kullanılmış. Mühendislik açısından bakıldığında
adanın en önemli yapıları arasında olması hiç de şaşırtıcı değil. Eskiden
stupanın üzerinde, içinde deniz kabukları, şeker kamışı şurubu, yumurta akı,
hindistan cevizi suyu, doğal reçine, yağ, kum, kil ve çakıl bulunan bir alçı
karışımı bulunuyormuş. Bugün bu alçı artık yok, dolayısıyla gözalıcı bir tuğla
kütleyle karşılaşıyorsunuz. İnanılır gibi değil! Yapımının 15 yıl sürmüş olduğu
sanılıyor ama beraberinde büyük bir manastır kompleksi olduğu için tek başına
bir tarihlendirme yapabilmek mümkün değil.
Civarda gezilebilecek o kadar çok tapınak
ve kalıntı var ki, hepsini bir seferde gezebilmek için en iyi yöntem, eğer
yalnız iseniz, yerel bir taksi ile anlaşıp ona göre bir program oluşturmak. Bu
sayede kısa sürede hepsini olmasa da en önemlilerini rahatlıkla görebilirsiniz.
Ülkenin ikinci önemli başkenti Polonnaruwa ise
bir başka alem!
Sri Lanka krallıkları içinde en
önemlilerinden kabul edilen Polonnaruwa Krallığı’nın aynı adlı başkenti olarak
M.S 1070 yılından başlayarak adanın idari merkezi rolünü üstlenmiş. Adayı
istila eden ve kontrolleri altına alan Güney Hindistan kökenli Chola hanedanını
yenerek, adayı yeniden birleştiren kral I.Vijayabahu, Polonnaruwa’nın kurucusu
olarak kabul edilir. Ancak eğer ülke tarihindeki kahramanlardan bahsedeceksek,
esas yeri Polonnoruwa’nın efsanevi kralı Parakramabahu’ya vermemiz gerekir. Onun
idaresinde geçen zamanlar Polonnoruwa’nın Altın Çağı olarak adlandırılır. Şehir
tam bir ticaret merkezi ve tarım cennetine dönüşür. Kralın söylediği ünlü bir
cümleye istinaden, mühendislik harikaları olarak kabul edilen barajlar, göller
ve sulama kanalları yapılır: Gökyüzü cennetinden dünyaya düşen hiçbir
damla kullanılmadan denize kavuşmayacaktır! Bu sebeple, onun devrinde
inşa edilen devasa göller ve kanallar, eskiden kuraklığın pençesinde zor
zamanlar geçiren adanın, bir anda tarım cennetine dönüşmesini sağlar. Sri
Lanka, pirinç başta, pek çok ürünü ihraç eder duruma gelir. Bugün bile, bu
göller, kanallar tarımla uğraşan insanların yardımına koşuyor. Bu insan yapımı
göllerden iriöylesine büyük ki, adına Parakramabahu Samudra yani Parakramabahu
Denizi olarak anılıyor.
Parakramabahu Denizi |
Polonnoruwa’da gezilecek yerlerin başında,
kralın saray kompleksi olarak bilinen yerden başlamak en güzeli. Burada sarayın
kalıntıları ile birlikte, kaidesi fillerle süslenmiş Konsey Salonu’nun ve
kraliyet arınma havuzu Kumara Pokuna’yı görebilirsiniz. Oradan devam ederek, kraliyetin
hamiliğini yaptığı Budist geleneğin Polonnoruwa’daki en önemli merkezleri
Vatadage ve Hatadage binalarını görmek iyi oluyor. Bu kalıntılar her ne kadar
artık kutsal mekanlar olarak işlevde değilse bile, içlerine girerken
ayakkabıların çıkarılması gerekiyor. Bu yapılardan yuvarlak bir tabana oturan Vatadage,
bir zamanlar Buda’nın kutsal dişini saklamak için inşa edilmiş. Girişteki
merdivenlerin başlangıcında, süslü ay taşları yer alıyor. Bu ay taşı denen
bloklar, aslında, üzerlerinde pek çok simgeyi barındıran yassı eşik taşlarından
iberetler. Ay taşı denmesinin sebebi, yarım ay şeklinde olmaları. Ya da yarım
daire. Ama bunları gören ilk yabancılar bu adı vermişler, işte o isim hala
devam ediyor. Üzerlerindeki figürler, hem hayvanlar hem de tanımsız göksel
varlıklardan oluşuyor. Bu yapının karşısında yer alan Hatadage de diğer kutsal
emanetlerin saklandığı bir yapıymış. Bu iki yapı kalıntısının dışında, aynı
merkezde, pek çok manevi öneme sahip yapının kalıntısını görüyoruz. Anlaşılan
bütün krallığın en önemli hazineleri burada saklanıyormuş.
Benim Polonnoruwa’daki favori yerim ise,
doğal taşın kendisine dev kabartmalar olarak nakşedilmiş Buda suretlerinin yer
aldığı Gal Vihara denen mekandır. Büyük
Kral Parakramabahu zamanında ve onun tarafından yaptırılan bu dev kabartmalar,
Buda’yı çeşitli poisyonlarda gösteriyor. Oturan Buda figürü, derin meditasyon
anını simgeliyor. Ayakta duran figürün, kollarını göğsünün üzerinde
kavuşturmuş, çok üzgün ifadeli hali, akla Buda’nın en sevdiği öğrencisi, şakirti
Ananda’yı getiriyor. Yani sevgili öğretmeninin kısa bir süre sonra dünyadan
ayrılacağını bilen Ananda’yı hatırlatıyor. Dolayısıyla bu figür Buda mı yoksa
Ananda mı hala tartışılıyor. Üstelik kolların göğüs üzerinde çarpraz kavuşmuş
hali, yani bu mudra, başka yerlerde görülmez. Ancak kimileri de bu figürün,
insanlığın haline acıyan Buda’yı tasvir ettiğini söylüyor. Normalde sadece Buda
tasvir edilirken kullanılan lotus yapraklı kaide burada olduğu için, bana
kalırsa bu kabartma Buda’nın kendisi ama son sözü söylemek bana düşmez. Bir de
yatar durumda Buda kabartması var ki, bu
da büyük üstadın dünyadan ayrıldığı anı, yani Parinirvana anını tasvir
ediyor. Bu dev kabartmalar, yamacın doğal taşına nakşedilmiş müthiş eserlerdir.
Açık havada olmasına rağmen yakınlarına girebilmek için burada da ayakkabılar
dışarıda bırakılır. Belli günlerde hala ayinler, dualar yapılır.
Polonnoruwa’nın en etkileyici miraslarından kabul edilir.
Bu iki başketteki tarihi ve manevi önemi
bilen UNESCO, buraların daha da iyi korunabilmesi için, Kültür Mirası olarak
tescillemiş bu iki başkenti. Dolayısıyla yolunuz günün birinde Sri Lanka’ya
düşerse, uğramadan dönmeyin derim.
Bir sonraki yazıda ise, sizlere bir başka
Sri Lanka kralının çılgın projesini anlatacağım.